İNSAN KAFASI KESERKEN ACI ÇEKTİRMEK CAİZ MİDİR?
Coşkun Aral, meslekte 40. yılını kutlayacak seneye... Türkiye, onu savaş muhabiri olarak tanıdı. Gitmediği ülke, fotoğraflamadığı cephe pek azdır. Suriye sınırından döndü geçen hafta... Buluştuk. Dehşet içindeydi. “Dünyanın en acımasız savaşlarında en vahşi savaşçıları gördüm, böyle vahşet görmedim” dedi. Geçen sene, Suriyeli “konuk”ların kamplarını gezmişti. Gayet modern, insani koşullarda ağırlandıklarını gözlemişti. Neden “mülteci” değil, “konuk” sayıldıklarını da hemen anlamıştı. Mülteci statüsünde olsalar, Birleşmiş Milletler tarafından kurulacak kamplarda ciddi denetim altında tutulacaklardı. “Konuk” olunca, aileleriyle birlikte kampa yerleşiyor, çocuklarını bırakıp istedikleri gibi kamplardan çıkabiliyor, “cihat” için sınırı geçip savaşa girebiliyorlardı. Coşkun’un başka ülkelerde görmediği bir başka şey, “2 ay sonra Emevi Camii’nde namaz kılmayı vaat eden” devlet yetkilileriydi. Türkiye, bu emperyal iştahı dile getirmiş, ama evdeki hesap çarşıya uymayınca, devirmede rol alacak “konuk”lara kol kanat germişti. Hem silah hem insan transfer ederek Suriye rejimini hedef alıyordu. Ama yine yanlış hesap yapmış, 100 bin “konuk”ta kalır sandığı insan akını, 1 milyona dayanmıştı.
***
Peki kampta kollanan, gece sınır ötesine yollanan “konuklar”
kim?
Coşkun, sınırda jandarma engeline takılırken
çatışmaya gidenlere kapının açıldığına tanık olmuş. Sınırda dönen pazarlıkları
da dinlemiş.
“Yine onca yıldır hiçbir savaşta görmediğim
bir şeye tanıklık ettim” diyor:
“Gazeteci olarak bir gruba güvenip seni
savaş bölgesine götürmesi için anlaşıyorsun. Onlar seni
alıp orada başka bir gruba ‘satıyor.’ Mesela Özgür
Suriye Ordusu, seni buradan alıp sınır ötesine taşıyor, orada El Kaide’nin
bir başka koluna devrediyor. Onlar da fidye talebiyle alıkoyuyor veya
bir değiş tokuşta kullanıyor.”
Coşkun, fotoğrafçılık dersi verdiği
üniversitenin bazı öğrencileriyle karşılaşmış Antakya’da... Suriye’deki
çatışmaları görüntülemişler.
Çektikleri fotoğrafları da hocalarıyla paylaşmışlar.
“Fotoğrafları gördüğümde tüylerim diken
diken oldu” diyor:
“Ben Liberya’da insan ciğeri yiyenleri de
gördüm, Ruanda’da çocukların kollarını kesenleri de... Ama böyle
kitlesel vahşet görmedim. İnsanlık dışı, şizofrenik görüntüler
vardı. Kafası kesilerek öldürülen esirlerin fotoğrafları...
Bir Alevinin kafasını kesmeye
zorlanan çocukların görüntüleri... Paraşütle düşen pilotun
kafasının kesilişinin, üç ayrı kameradan kayıtları... Keyifle
mayın eşeklerini kurşuna dizenler... Dehşete kapıldım.”
Bu kafa kesme seansları, “ibret için” internete de dağıtılıyor.
Hatta bazı bloglarda “Suudiler gibi can yakmadan bir seferde kafa kesmek mi, yoksa kâfire
acı çektirmek mi sünnete uygun? Hangisi bizi
cennete götürür” tartışmaları yapılıyor. Bedir, Uhud
savaşlarından örnekler aktarılıyor.
Coşkun, “Alevi boğazlamak caizdir” diyen ve kafasını
kestiği kurbanları iftiharla anlatan Sünni “konuklar”la da karşılaşmış.
“Bunu anlatan adam, Alevi bölgesinden
gidip geliyor. Suriye’de Alevi boğazlayan
adam, Türkiye’nin Alevilerine ne yapmaz?
Nitekim saldırı haberleri başladı bile... Bir
iç çatışmanın zemini hazırlanıyor” diyor.
***
Coşkun, şimdi bu görüntüleri ve
izlenimlerini nasıl bir belgeselde toplayabileceğini düşünüyor.
Bunların diğer televizyonlarda gösterilmiyor olması, gelinen
vahim noktayı görmemizi engellemiyor.
Cumhurbaşkanı Gül, “İslam dünyasını Avrupa’daki gibi bir ortaçağ
karanlığına taşıyacak mezhep siyaseti”nden ve bir felaket senaryosundan söz etmişti geçen ay...
Hükümet, Suriye politikasıyla o kanlı filmin senaristlerinden
biri olmadı mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.