17 Aralık 2014 Çarşamba

KUR’AN DEĞİŞTİRİLDİ Mİ?



KUR’AN DEĞİŞTİRİLDİ Mİ?

Kur’an’ın halife Osman zamanında elden geçirildiği bir gerçektir. Ancak değiştirildiği ispat edilememiştir. Çünkü yakıldığı söylenen önceki yazımlar bilinmediği için karşılaştırma yapılamamaktadır. Buna rağmen “Kur’an tahrif edilmemiştir” diyebilmek için bundan emin olmak gerekir. Halbuki tahrif edildiği ispatlanamamış olsa da kuvvetle muhtemel. Çünkü orijinal Kur’an’ın yok edilmesi bunu gösteriyor. Ayrıca Yemen’de bulunan San’a Kur’an’ının incelemesinin kesin sonuçlarını görmek gerekiyor. Bugüne kadar yapılan incelemelerde San’a mushafının ayetleri üzerinde oynandığı,  sayfalarda siliklere ve karalamalara rastlandığı, bazı ayetlerin 1925’de hazırlanmış ve bugün müslümanların sahip olduğu Kahire yazımı Kur’an’dan farklılık gösterdiği belirtiliyor. Henüz ciddi anlamda bir tahrifat kanıtlanmamış olsa dahi, dönem dönem Kur’an’la oynandığı bir gerçek. Yani, bir harfinin bile değişmediği iddiası kesinlikle doğru değil.

1. DÖNEM: İlk toplanma dönemi ki Tevbe süresinin son iki ayeti ile ilgili kuşkuların ve iddiaların yanısıra recm ayeti meselesi var ki bu çok önemli bir konu.
Ayrıca bu dönemde ilk toplanan ve nuzül sırasına göre derlenmiş olan HZ ALİ’NİN MUSHAFININ REDDEDİLİŞİ VE AKIBETİ DE AYRI BİR MESELE.


2. DÖNEM: Halife Osman’ın Kur’an’a müdahalesi ki bu konuda çok hadis var. Özellikle Ayşe’den naklolan hadisler de kimi surelerin kısaldığı ifade ediliyor. Ayrıca İbni Ömer’in şu sözü çok önemli:
“Hiçbiriniz ‘ben Kur’an’ın tümüne sahibim’ demesin, sadece ‘ortada mevcut olan bende de var’ desin” diyor.


3. DÖNEM: Emevi dönemidir ki bu dönemde işaretlemeler yapılmıştır. Esire’ler, ötüre’ler konmuştur harflere ki Arapça bir kelime bir işaret ile anlam değiştirebilir.
4. DÖNEM: Yakın zamanımızdır. Kur’an’ın içeriğiyle oynanmasa da meal ve yorumları çağa uydurulmaya çabalanmaktadır. Buradan da “evrenin genişlediği” nin Kur’an’da yazdığı şeklinde mucizeler oluşturulmaya çalışılmaktadır.



KUR’AN’DA KORUNACAĞI YAZIYOR AMA TEVRAT VE İNCİL’DE DE YAZIYOR:

Müslümanlar Kur’an’da bir değişiklik yapıldığını asla kabul etmezler. Çünkü
 Hicr suresi 9. ayetteHiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” diye yazılmıştır.
 Buna karşın Tevrat’ın ve İncil’in tahrif edildiğini söylerler ama o kitaplarda da korunacağı ve asla değiştirilemeyeceğinin yazdığını bilmezler. Bilseler bile görmezden gelirler.

“Ot kurur, çiçek solar: fakat Allah’ımızın sözü ebediyen durur”  Yeşaya 40:9

“Gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan (Tevrat’tan) en küçük bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecektir” (İncil, Matta 5:18).

“Gök ve yer ortadan kalkacak, benim sözlerim ise asla ortadan kalkmayacaktır.” İncil, Markos 13:31)

Bu ayetlerin Allah sözü olmadığı ve sonradan ilave edilmiş olduğu söylenirse, aynı şey Hicr 9 için de söylenir.
http://panteidar.wordpress.com/2011/01/31/tevrat-incil-ve-kuranin-tahrifi/  

9 Aralık 2014 Salı

SULTAN ABDÜLHAMİD: LATİN ALFABESİNİ KABUL ETMEK YERİNDE OLUR





SULTAN ABDÜLHAMİD: LATİN ALFABESİNİ KABUL ETMEK YERİNDE OLUR

''Ben tahta çıktıktan sonra ilkokul sayısı 10 misline çıkmıştır.(20000 mektep) Bu sayısı maalesef kifayetsizdir. Ulemanın ifrat derecesinde tutucu olmasından dolayı yüksekokullarımızı asri hale getirmemiz çok zordur. Yazımızı öğrenmek çok kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için belki de latin alfabesini kabul etmek yerinde olur. Her ne kadar bu harflerle lisanımızdaki bazı sesleri vermek güçlüğü mevcut ise de bunu ayarlamak şüphesiz kabil olabilir. Aklı başında hiçbir kimse öğrenmeye düşman olamaz. Ben de bütün dindaşlarıma iyi ve faydalı olan her yeniliği tanıtmak istiyorum.''
(Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Sayfa: 189-192)


Latin harflerinin bilinmeyen ve kendini gizleyen bir taraftarı, Ali Vehbi Beyin yayınladığı hatırata göre Sultan II. Abdulhamiddir. Ona göre, ;Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir.; Sultan Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur.demektedir.
(İlber Ortaylı, Gelenekten Geleceğe, Ufuk Kitapları, 2001, İstanbul, s.103)


ABDÜLHAMİT HAN'IN LATİN ALFABESİNE GEÇME TEŞEBBÜSÜ
Abdülhamit Han’ın Latin Alfabesine geçme Teşebbüsü yakın tarihin magazinsel vakaları arasında yeteri kadar dikkat çekmemiş olsa da Cumhuriyet Dönemi Harf Devriminin mesnedini teşkil etmesi bakımından fevkalade önemlidir.
Abdülhamit Han’ın Latin Alfabesine geçme Teşebbüsü yakın tarihin magazinsel vakaları arasında yeteri kadar dikkat çekmemiş olsa da Cumhuriyet Dönemi Harf Devriminin mesnedini teşkil etmesi bakımından fevkalade önemlidir. Zira 1928 yılında gerçekleştirilen Harf Devrimi, aslında 66 yıl önce gündeme gelmiş, 2. Abdülhamit Han bu teklife ilgi göstererek üzerinde çalışmalar yaptırmış olsa da muvaffak olamamıştır.

Evvela belirtelim ki söz konusu bulguların yegane kaynağı bizzat 2. Abdülhamit Han’dır. Abdülhamit Han, tahttan indirildikten sonra kendi kalemiyle hayatını ve saltanat makamındaki siyasi vakaları kaleme almış ve bizzat Abdülhamit Han tarafından katip Ali Vehbi Bey’e Fransızcası tercüme ettirilerek yayınlatmıştır. (Bkz. “Siyasi Hatıralarım”, Dergay Yayınları, ISBN:975-7032-00-X)

Latin Harflerine geçilmesi hususu, Osmanlı’nın son dönemlerindeki reformist hareketler içerisinde pek çok kez gündeme gelmiş, kimi zaman bu konu hilafet makamına kadar ulaşmış ve üzerinde tetkik ve incelemeler yapıla gelmiştir. Latin Harflerine geçilmesi konusundaki ilk gündem 1850 yılında ortaya atılmıştı. Türkçe üzerindeki çalışmalarıyla tanınan Azeri yazar ve bilim adamı Mirza Fethali Ahundzade Efendi, Türkçenin Arap Alfabesi ve Fars gramer yapısı ile kullanılmasındaki zorlukları tetkik etmiş, hem kullanılması hem de öğrenilmesi açısından ortaya çıkan müşkülleri belirten bir çalışma yaparak Osmanlı Hükümetine sunmuş, çözüm olarak da Latin Harflerinin kullanılmasını teklif etmiştir.

Mirza Fethali Ahundzade Efendinin teklifi halife Abdülmecit tarafından incelenip dönemin bilim kurumu olan Encümen-i Daniş’e sevk edilerek tetkik edilmesi istendi. Konu üzerinde mülahaza eden Ali Paşa, Fuat Paşa, Mustafa Reşit Paşa ve Cevdet Paşa bu tetkik ve teşhisi dikkate alıp müspet görüşlerini bildirdiler ve nihayetinde siyasi yönleriyle mülahaza edilmek üzere zapt altına alarak Mirza Fethali Ahundzade Efendiye müspet çalışması için mecidiye nişanı vererek kendisini onurlandırdılar. Konu üzerinde tetkiklerini gerçekleştiren Encümen-i Daniş, tetkiklerini siyasi mecraya nüfuz ettirse de neticelenememişti ancak Latin Harflerinin kullanımı ile ilgili fikir pekala reddedilmemiş, söz konusu teklif dinsizlik ya da zındıklık olarak tahkir edilmemiştir.

Sultan Abdülmecit döneminde gündeme gelen Latin Alfabesinin kullanılması meselesi her ne kadar itibar görmüş olsa da dönemin şartları gereği gerçekleştirilememiş ancak reform hareketleri içerisinde bir gündem maddesi olarak canlılığını korumuştur. Abdülmecit’in vefatı ve 2. Abdülhamit Han’ın hilafet makamına geçmesi ile daha da canlanan reform hareketleri, Latin Alfabesinin kullanılması meselesini yeniden gündeme getirdi. Osmanlı tebaası olan Arnavutlar, din ve mezhep ayrılıkları nedeniyle üçe bölünmüşlerdi ve Osmanlı Alfabesini kullanan Müslüman Arnavutlar, yazı dillerini batının literatürlerinden faydalanabilir hale getirmek amacıyla Latin Harflerini kullanmayı gündeme getirmişlerdi. Bu doğrultuda çalışma yürüten Arnavut kökenli Abdül ve Şemsettin Sami kardeşler, Latin harflerinden esinlenerek adına İstanbul Alfabesi dedikleri yeni bir Alfabe geliştirdiler. Giriştikleri bu çalışma ile İstanbul’daki mekteplerde okutulmak üzere gramer ve medrese kitapları basmışlarsa da yeteri kadar yaygınlık kazanamadı ancak Latin Harflerinin kullanılabilirliği ve Osmanlı dilinin ıslahı yeniden gündeme gelmişti (1879).

Latin Harflerinin kullanılması meselesi İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla daha da ateşlendi. Arnavutlar, din ve mezhep ayrılıklarına rağmen Latin Harflerinden esinlenerek meydana getirilen bir Alfabeyi kullanmaya karar vermiş, bu gayretlerinde de başarılı olmuşlardı. Arnavutların Latin Harflerine geçiş teşebbüsü Meşrutiyet reformcularının bu konu üzerindeki hassasiyetlerini ve heveslerini arttırtmıştı. Giderek yükselen reform hareketleri neticesinde yeniden gündeme gelen Latin Alfabesine geçme düşüncesi, Saltanatının son dönemlerine doğru Abdülhamit Han’ın taktirine kadar ulaştı. Latin Harflerinin kullanılması ile ilgili en net ve dikkate değer yorum Abdülhamit Tarafından ortaya koyulmuştur. Arap Alfabesi, Fars Gramer yapısı ve Türkçe anonslara uymayan diziliş ve yerleşimin Osmanlı Türkçesinin okunup yazılmasında teşkil ettiği engellerin farkında olan Abdülhamit Han, bizzat kendisinin kaleme aldığı ve ifade ettiği üzere Latin Harflerinin kullanılmasında yarar görmüş, nasıl uygulanabileceği konusunda fikir alışverişlerinde bulunarak mahiyetiyle istişare etmiştir.

Abdülhamit Han, Saltanat makamından indirildikten sonra kaleme aldığı “Siyasi Hatıralarım” kitabında naklettiği bilgilerde Latin Harflerine geçilmesi yönündeki düşüncelerini şöyle açıklamıştır ;

“Yazımızı öğrenmek pek kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için belki de Latin Alfabesini kabul etmek yerinde olur. “ (Siyasi Hatıralarım, Sayfa 192)

Abdülhamit Han’ın bizzat kaleme aldığı hatıralarında bahsettiği gibi Latin Harflerinin kullanılması, Osmanlı Türkçesinin halk nezdinde yaygınlaşması için faydalı görülmüş, bu konuda verilecek kararın yerinde olduğu kanaati belirtilmiştir.

Abdülhamit Han’ın Latin Harflerinin kullanılması yönündeki kanaatleri elbette gerçekleşememişti. Zira dönemin önemli siyasi aktörlerinden biri olan Enver Paşa, Latin Harflerinin kullanılması yerine hali hazırda kullanılan Arap Harflerinin ıslahında ısrar etmiş, Latin Alfabesine muhalif tüm görüşleri etrafında toplayarak Abdülhamit Han’a ihtilaf ederek Latin Harflerine geçişe engel olmuştur.

Sultan Abdülhamit’in bu konudaki ön niyeti her ne kadar süregelmiş olsa da 31 Mart Ayaklanmaları neticesinde Saltanat Makamından indirilmesi Latin Harflerine geçilmesi meselesinin topyekun rafa kaldırılmasına neden olmuştur.

Latin Alfabesinin Osmanlı’nın son dönemlerinde ele alınması ve üzerinde tartışılması esasen tarihi bir vakadır ve tartışılır bir tarafı yoktur. Zira hem Saray Tarihi ve zabıtları 1850’li yıllarda başlayan Latin Alfabesi görüşlerini kayıt altına almış, hem de Sultan Abdülhamit Han’ın kendi kaleminden naklettiği bilgilerle teyit edildiği üzere konu hakkındaki müspet görüşleri Damat Ferit ve reform muhalifleri tarafından bertaraf edilmiştir.

Burada sorulması gereken esas soru şudur ki ; Cumhuriyet Dönemi uygulamalarına ve bizzat Latin Alfabesi’nin varlığına ihtilaf eden günümüz Cumhuriyet ve Atatürk karşıtları, Latin Harflerine geçişe Abdülhamit Han döneminde muvaffak olunabilseydi yine de ihtilaf edebilecekler miydi? Açıkça görülmektedir ki tarihi vakaların ideolojik saplantılarla tahrif edilmesi bizi tarihi gerçeklerden uzaklaştırıp hamasete ve derin yanılgılara sevk edecektir.
http://www.turktarihim.com/Abdülhamit_Hanin_LatinAlfabesine_Geçme_Teşebbüsü.html