OSMANLININ ALEVİ BEKTAŞİ
DÜŞMANLIĞI
Cumhuriyet
tarihinin en tartışmalı konularından biri tekke ve zaviyelerin kapatılmasıdır.
Osmanlı’nın kuruluşunda önemli rol oynayan, imparatorluğun altın çağlarında
önemli ilim adamlarını yetiştiren tekkeler, imparatorluğun yıkılma
döneminde ise devleti içten çürüten bir mikrop haline gelmiştir. 16. yüzyılın sonlarından itibaren tamamen
nakilci bir din anlayışını benimseyen tekke ve zaviyeler, gerçek hayattan
koparak imparatorluğun ,sosyal hayatındaki aktif görevlerini eskisi gibi yerine
getirememişlerdir. Bu yüzden tekkeler, imparatorluğun gerileme ve yıkılış
dönemlerinde tamamen ahireti düşünen, dünyadan kopuk, her yeniliğe karşı yobaz
kurumlara dönüşmüştür
Bektaşilik, temellerini Hacı Bektaşi
Veli’nin attığı islamın tasavvuf ekollerinden biridir. Hacı Bektaşi’nin hayatıyla ilgili
yazılan ilk eser ölümünün üzerinden 200 yıl sonra yazılan Vilayetnamelerdir. Bu
nedenle Hacı Bektaşi Veli’nin kim olduğu, nerede, ne zaman dünyaya geldiği
hakkında kesin bilgiler yoktur fakat rivayetlere göre 1210 yılında Nişabur’da
doğmuş, 1270 yılında Sulucakarahöyük’te vefat etmiştir.
Osmanlı tarihinin temel
kaynaklarından biri kabul edilen Aşıkpaşazade, Hacı Bektaşi Veli’nin Anadolu’ya
gelişini ve hayatını şöyle anlatmaktadır :
“Hacı Bektaş Horasan’dan kalktı. Bir
kardeşi vardı, Menteş derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadolu’ya gelmeye heves
ettiler. Evvela doğru Sivas’a geldiler. O zamanda Baba İlyas gelmiş, Anadolu’da
oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler…. Bu Hacı Bektaş,
kardeşiyle Sivas’a, Sivas’tan Baba İlyas’a geldiler. Oradan Kırşehir’e,
Kırşehir’den Kayseri’ye geldiler. Menteş yine memleketine yöneldi.Hacı Bektaş
kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı, Sivas’a çıktı.Oraya varınca eceli
yetişti. Onu şehid ettiler.”(Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi.İstanbul
1992 M.E.B. Yayınları s.164)
OSMANLININ KURULUŞUNDA
BEKTAŞİLİK
Bektaşilik ile Osmanlı arasındaki
ilişki imparatorluğun kuruluş dönemine kadar dayanır. Osmanlı kurulduğunda sanıldığı gibi bir şeriat devleti
değildi. Bu nedenle devletin kuruluşunda Anadolu’daki dini
tarikatler ile Osmanlı beyleri arasında uyumlu bir ilişki olmuştur ve ilk Osmanlı sultanları, Rum abdalları da
denilen Bektaşi dervişleriyle iyi geçinmişlerdir ve zaman içinde Bektaşilik,
Osmanlı’da önemli bir mevki kazanmıştır. Özellikle 14. yüzyılın ikinci
yarısından sonra ve 15. yüzyılda Rumeli fetihlerinde bu bölgelerin
islamlaştırılmasında kolonizatör Türk dervişleri de denilen Bektaşi
dervişlerinin önemli rolü olmuştur ve yaptıkları hizmetler karşılığında
kendilerine tekke ve zaviyeler açılıp köyler bağışlanmıştır. Bu dönem
tarihçiler tarafından ”Osmanlı’nın sünnileşmediği dönem” olarak
adlandırılmaktadır.
BEKTAŞİLİK VE YENİÇERİ OCAĞI İLİŞKİSİ
Bektaşi tarikatının itibar
kazanmasının diğer nedeni ise Yeniçeri ocağı ile Bektaşilik arasındaki ilişkidir. 1362 yılında 1. Murat’ın kurduğu
Yeniçeri ocağı, 15, yüzyıldan , ocağın lağv edilmesine kadar bektaşi tarikatına
bağlı kalmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri yeniçeri ocağının Hristiyan
devşirmelerden oluştuğu için sünniliğe göre daha yumuşak olan bektaşiliği
kendilerine daha yakın hissetmeleridir. Yeniçeri ocağında bir çok Bektaşi
özelliğine rastlamak mümkündür. Örneğin Ocağa, ‘Ocağ-ı Bektaşiyan’; Yeniçerilere, ‘taife-i
Bektaşiye’, ‘Gürüh-u Bektaşiye’, ‘Zümre-i Bektaşiyan’; Ocak ağalarına ‘rical-i
dudman-ı Bektaşiye’; Ocaktaki Çorbacılara ‘Sanadid-i Bektaşiyan’, ‘Ağayan-
ı Bektaşiyan’ denilmektedir.
1657 YILINDAN ÖNCE BİR YENİÇERİ
Yeniçerilerin
savaşa giderken, savaş sırasında ve sonrasında çektikleri gülbank, Bektaşiliğin
ocak üzerindeki etkisini net bir şekilde göstermektedir. Çünkü yeniçerilerin
çektiği gülbank ile Bektaşilerin gülbankı aynıdır. Yeniçerilerin savaş sırasında çektiği
gülbank şöyledir :
“Allah Allah Eyvallah /
Baş uryan, sine puryan, kılıç al kan / Bu meydanda nice başlar kesilir hiç
olmaz soran / Eyvallah… Eyvallah / Kahrımız kılıcımız düşmana ziyan /
Kulluğumuz padişaha ayan /
Üçler, yediler, kırklar
/ Gülbankı Muhammed, Nuri Nebi, Keremi Ali / Pirimiz Hünkarımız Hacı Bektaş
Veli / Demine devranına hu diyelim /Hu (Burhan Kocadağ – Alevi Bektaşi Tarihi
Can Yayınları 1996 s.78)
OSMANLI’NIN BEKTAŞİ
TARİKATLARINI NASIL KAPATTIĞINI, BEKTAŞİLERE NASIL ZULÜMLER YAŞATTIĞINI BİLMEK
LAZIM.
Hep
Cumhuriyet tarihiyle yüzleşecek değiliz ya biraz da Osmanlı tarihiyle
yüzleşelim ne dersiniz? İşte tüm ayrıntılarıyla Osmanlı’nın Bektaşi tekkelerini
kapatması ve Bektaşilere yaşattığı zulüm…
BEKTAŞİ TEKKELERİNİN KAPATILMASI
Yeniçeri
Ocağı ile Bektaşi tarikatı arasındaki ilişki, bektaşi tekkelerinin
kapatılmasında önemli etkenlerden biri olmuştur. Yeniçeri ocağının kanlı bir
şekilde kaldırılmasından sonra Bektaşi
tekkeleri de yeniçerilerle aynı kabul ederek zararlı görülmüş, islam dışı,
sapık, zındık bir tarikat olarak nitelendirilmiştir.
BEKTAŞİLİĞE YÖNELTİLEN SUÇLAMALARDAN
BAZILARI ŞUNLARDIR:
namaz kılmamak, oruç tutmamak, içki içmek, Hz. Ali’yi tek halife bilerek, Hz.
Osman ve Hz. Ömer’e hakaret etmek, halkı doğru yoldan saptırmak…
DÖNEMİN ÜNLÜ DEVLET ADAMLARINDAN AHMET
CEVDET PAŞA BEKTAŞİLİĞİ ŞÖYLE TANIMLAMAKTADIR :
“Bektaşiler,
Peygamberlik iddiasından sonra karışıklığa yatkın olan halkın kalbini çelip
kötülüklere sürüklediler. Özellikle cahil insanlara ve yeniçerilere sokulup
işledikleri kötülüklerle onları da baştan çıkarıp isyan edecek duruma soktular.
Osmanlı topraklarının her yerinde öncesi ve sonraki kanun yolu ile idam
edilmeleri, devleti sevenlerin amacı idi.”(Ahmet Cevdet Paşa Tarih-i Cevdet.
Cilt 12 İstanbul Üçdal Neşriyat 1966 s.236)
Görüldüğü
gibi bir zamanlar padişahların bile saygı duyup benimsediği Bektaşilik 19.
yüzyıla gelindiğinde Cevdet Paşa’ya göre yok edilmesi, vatanseverliğin bir
göreviydi.
PEKİ AMA NE OLDU DA BİR
ZAMANLAR ÇOK SAYGIN KABUL EDİLEN BEKTAŞİLİK, ŞEYTANLAŞTIRILDI?
Bunun tek
nedeni, Bektaşiliğin islamdan uzaklaşması mıydı? Cevap : Tabii ki hayır.
İslamdan uzaklaşma suçlaması sadece bahaneydi. Gerçek neden tamamen siyasiydi.
Bektaşilerin, Yeniçeri ocağı üzerindeki etkisi Bektaşi tekkelerin
kapatılmasındaki en önemli etkendir. Çünkü, Bektaşi tekkelerinin Yeniçerileri
kışkırttığı düşünülüyordu. Son Yeniçeri isyanında da Bektaşilerin destek
olması, Bektaşi tekkelerinin kapatılmasında önemli etken olmuştur. Kısacası,
devlet için Bektaşi tekkeleri fitne yuvasından başka bir şey değildir
8 Temmuz 1826 tarihinde Saray-ı
Hümayun camisinde Bektaşi tekkelerinin durumunu görüşmek için toplantı
düzenlenir. 2. Mahmut’un da izlediği toplantıya Nakşibendi,
Mevlevi,Halveti,Celveti, Sadiyye gibi birçok tarikatın temsilcisi, sadrazam ve
eski, yeni şeyh-ül islamlar katılmıştır.
Toplantının ilginç olan yönü, toplantıya katılanların tamamının Sünni inanca
mensup olmasıdır. Yani Bektaşilik hakkında karar veren kurul, Bektaşiliği
zındık olarak gören sünni bir kuruldur. Böyle bir kurulun Bektaşilik hakkında
ne karar vereceğini tahmin etmek zor değildir.
Toplantıda Sadrazam, tarikat temsilcilerine görüşlerini sormuş, tarikat
temsilcileri Bektaşilikle alakaları olmadığı için bilgileri olmadığını
söyledikten sonra Bektaşilik hakkında duydukları islam dışı faaliyetleri
anlatmışlardır. Ardından şeyh-ül islam söz alarak Bektaşiliğin islam dışı
olduğu hakkında bir konuşma yapmış ve toplantı sonunda Bektaşi tekkelerinin
kapatılması kararı alınmıştır.
KARAR KISACA ŞÖYLEDİR :
Üsküdar ve Eyüp başta olmak üzerine 60 yıldan daha eski olan Bektaşi
tekkeleri diğer tarikatlara verilecek, son 60 yılda yapılan tekkeler ise
yıkılacaktır Bektaşi Baba ve müridleri ise dinsel açıdan ‘düzelmesi’ için
Hadim, Birgi ve Kayseri gibi ulemanın yoğun olduğu yerlere sürgün
edilecektir Yüzyıllar boyunca devlete
hizmet eden Bektaşilere reva görülen hak işte budur. Kapatma kararından sonra hemen harekete
geçilerek İstanbul tekkelerindeki Bektaşi babaları ve müritleri tutuklanarak
Darphane’ye hapsedildiler.Kıncı Baba, İstanbulağasızade Ahmed Baba ve Salih
Baba adındaki Bektaşi babaları idam edildi.
İMAN SINAVI VE SÜRGÜN
Diğer Bektaşi babaları ise Şeyh-ül islam
tarafından ”iman sınavına”tabi tutuldu.
Yapılan sınav sonucunda Bektaşi babaların islamı hiç bilmediğine ve zındık
olduklarına karar verildi ve her biri farklı yerlere sürgün edildi. Sürgün
edilen Bektaşi babalarından bazıları ve sürgün edildikleri yerler şöyledir :
Rumelihisarı’nda
Şehitlik tekkesinden Mahmud Baba ile yedi nefer müridi Kayseri’ye,
Paşalimanı
tekkesindeki Ahmed Baba ve Kazlıçeşme tekkesindeki Hüseyin Baba ikişer nefer
müridl eriyle Hadim’e
Karaağaç
tekkesinden o tarihte aynı zamanda ‘Hacı Bektaş Vekili’ olan İbrahim Baba ile
sekiz nefer müridi, Sütlüce tekkesinden Mustafa Baba ve Eyüp’te Karyağdı
Tekkesinden Mustafa Baba üç nefer Bektaşi ile Birgi’ye,
Karaağaç
Tekkesinde misafir olan Yusuf Baba Amasya’ya, ve diğer misafirlerden biri olan
Ayıntablı Mustafa Baba Güzelhisar’a,
Kıncı
Baba’nın kardeşi Mehmed Baba, Çamlıca Tekkesinden Mehmed Baba ve Merdivenköyü
tekkesinden diğer Mehmed Baba dört nefer müridi ile Tire’ye (John Kingsley
Birge – Bektaşilik Tarihi (Çeviren: Reha Çamuroğlu). İstanbul:Ant Yayınlar
1991 s.89)
İstanbul’daki diğer Bektaşi babaları
sürgün edilmemek için Sünni taklidi yapmışlardır.
İZZET MOLLA, BEKTAŞİLERE
YAPILAN BASKIYI ŞÖYLE DİLE GETİRMİŞTİR:
“Ağalar eyledi cehiyme sefer / Çaldı
Bektaşiler de göç borusun”(Ahmet Cevdet Paşa Tarih-i Cevdet. Cilt 12 İstanbul
neşriyat 1966 s.238) Devletin, Bektaşi
düşmanlığı öyle bir hal almıştır ki sevilmeyen, ayağı kaydırılmak istenen
kişiler bile Bektaşi olmadığı halde Bektaşi olmakla suçlanmışlardır. Örneğin
Beşiktaş Cemiyeti İlmiyesinde hoca olan Melekpaşazade Abdülkadir bey,eski
vakanüvis Şanizade Mehmet Ataullah Efendi ve defterdar İsmail Ferah
(Ferruh) Efendi Bektaşi olmadıkları halde Bektaşilikle suçlanarak Manisa,
Menemen ve Bursa’ya sürgün edilmişlerdir. Bu örneklerin dışında Bektaşi
olmadığı halde sadece devlete muhalif olduğu için Şabçı Yahudi adındaki bir
sarraf, Bektaşilikle suçlanıp idam edilmiş, sonra da mallarına el konulmuştur.
Bektaşi düşmanlığı zaman içinde
hastalık halini almıştır. Sadece isimlerinin sonunda ”baba” ifadesi geçtiği
için Halep’teki Bayram Baba Tekkesi kapatılmış, ancak daha sonra bu
tekkenin Halvetiye tekkesi olduğu anlaşılınca tekrar açılmıştır. İstanbul’daki Bektaşi tekkeleri, devletin
baskısı altında her gün ezilirken 2. Mahmud Rumeli’deki Bektaşi tekkelerinin
yıktırma kararı almıştır ve Hacı Ali bey ile Pirlepeli Ali ağayı
görevlendirmiştir.Anadolu’daki tekkelerin yıkılması görevi ise Cebecibaşı
Ali Ağa ve müderrislerden Çerkeşi Mehmed Efendi’ye 1 Ağustos 1826 tarihinde
verilmiştir. (Bknz : İsmail Hakkı Uzunçarşılı Kapıkulu Ocakları Ankara TTK
Yayınları 1988 s.572)
2. Mahmud bir yandan Bektaşi
tekkelerini yıktırma kararı alırken diğer yandan Bektaşi tekkelerini
Nakşibendiliğe dönüştürmeye çalışmıştır.
Örneğin 1827 yılında
Hacı Bektaşi Veli vakfını Nakşibendi tarikatı esaslarına göre yönetmesi
şartıyla Bektaşi babası Hamdullah Efendi’nin yerine kardeşi Veliyüddin efendiyi
verdiği şu beratla görevlendirmiştir :
“… kötünün ortadan kaldırılmasıyla
Nakşibendi Tarikatı usulü yerine getirilmek koşuluyla adı geçen kardeş
Seyyid Veliyüddin’e ……………….. görev belgesi gereğince bu beratı
verdim” (Baki Öz- Alevilik’le İlgili Osmanlı Belgeleri. İstanbul: CanYayınları
1997 s.93)
2. MAHMUDUN BEKTAŞI
DÜŞMANLIĞI VE SADRAZAMA VERDİĞİ EMİRDEKİ USLÜP
2. Mahmud
Bektaşiliğin kökünü kazımaya kararlıdır ve Bektaşi tekkelerinin kapatılmasında
gevşek davranıldığını düşünmektedir. Sadrazama verdiği emirdeki üslubunun
sertliği Bektaşilere ne kadar düşman olduğunu açıkça göstermektedir:
“… Şöyle böyle denilerek
bunların yerine getirilmesi pek gecikti.. Denetçileri görevden uzaklaştırasın.
Birçok yasaların uygulanmasına izin vermeme karşın, yine yüzüstü bırakılıyor.
Her ne kadar işler çoksa da, birine bir düzen verilmeden başkalarına
başlanıyor, işler arapsaçına döndüğünden bir kat daha zorlaşıyor. Zecriye
maddesi nasıl oldu?… her biri hizmet beğendireyim diyerek işleri birbirine
dolaştırıyorlar. Şimdiye kadar bir şey söylenmediğinden aşırıya gitmeye
başladılar. Sonunda kızacağımı düşünmüyorlar mı?… Sonra şöyle oldu, böyle oldu
sözlerini dinlemem.” (Baki Öz- Alevilik’le İlgili Osmanlı Belgeleri.
İstanbul: Can Yayınlar 1997 s.94)
Sadrazam
Selim Paşa, Şeyh-ül islam yüzünden görevin ağır yürütüldüğünü söyleyerek
şeyh-ül islamın da görevlendirilmesini ister. Bunun üzerine padişah şu fermanla
Şeyh-ül islamı da görevlendirir :
”Benim vezirim… Bektaşilerin, tarikat
şeyhleri, Kuran hocaları ve şeriat memurları, mahalle imamları gibi yansız
kişilerden oluşan inceleme-araştırma kurulları yoluyla durum incelenerek baskı
ve korumanın dışında tutularak, haklarında şeri yasalar neyi gerektiriyorsa onu
uygulayarak, yoksul-zengin ayrımı yapılmaksızın hangi sınıftan olursa olsun
eşit tutularak, şu BEKTAŞİ FESADI maddesinin ehli sünnet arasından tümüyle
temizlemek için şeyhülislamlığın bu işi üstlenmesi buyruğumuzdur. Bu Bektaşilik
fesadının Muhammed ümmedi arasından kaldırılmasına birlikte çaba ve özen
gösteriniz.”(Baki Öz- Alevilik’le İlgili Osmanlı Belgeleri. İstanbul: Can Yayınları
1997 s.91)
Padişahın bu
sert fermanından sonra Anadolu ve Rumelideki bir çok Bektaşi tekkesi
kapatılmış, Bektaşi Babaları sürgün ya da idam edilmiş ve Bektaşi tekkelerinin
mallarına el konulmuştur.
SADECE 1826 YILINDA KAPATILAN BEKTAŞİ
TEKKELERİNİN İSİMLERİ ŞUNLARDIR :
Anadolu da
kapatılan Bektaşi Tekkeleri : Haydar Baba Tekkesi, Yatağan Baba Tekkesi,
Hazma Baba Dergahı, Ayn-i Ali BabaTekkesi, Niyazi Baba Tekkesi, Cafer Baba
Tekkesi, İnci Baba Tekkesi;
İstanbul’da
kapatılan Bektaşi Tekkeleri : Şahkulu Sultan Dergahı, Karaağaç Tekkesi,
Karyağdı Tekkesi, Perişan Baba Tekkesi, Şehitlik Tekkesi, Akbaba Tekkesi, İvaz
Fakih Baba Tekkesi, Bademli Tekkesi, Yarımca Baba Tekkesi, Ağlamış Baba
Tekkesi,
Rumeli’de
kapatılan Bektaşi Tekkeleri : Pınarhisar Tekkesi, Demir Baba Tekkesi,
Seyyid Ali (Kızıl Deli) Sultan Dergahı, Kesriye Tekkesi, Vodorina Tekkesi,
Velikiot Tekkesi, Kuç Tekkesi, Hıdır Baba Tekkesi; Mısır: Kaygusuz Abdal
tekkesi, Kasr-ı Ayn Tekkesi (Frederick William Hasluck – Anadolu ve
Balkanlarda Bektaşilik İstanbul 1995 Ant Yayınları)
BEKTAŞİLERİN GİZLENMESİ VE
TAKİYYE
2. Mahmud’un
indirdiği bu darbeden sonra Bektaşiler, gizlenme yolunu tercih etmişlerdir.
Ahmet Cevdet
Paşa’nın anlattığına göre idam edilenler ve sürgüne yollananlar dışında
kalanlar sünni inanca bağlılıklarını bildirmişler fakat tutum ve davranışları
bakımından yalan söylemektedir. Paşa’ya göre ortada Bektaşi kıyafetiyle dolaşan
kimse kalmamıştır. Çünkü Bektaşiler, mücadelelerini sürdürebilmek için takiye
yolunu seçmişler, sünni gibi görünmüşlerdir.
Devletin yoğun baskısından
kurtularak özgürce inancını yaşamak isteyen Bektaşiler ise
devletin merkezinden uzak olan Arnavutluk’u merkez olarak seçmişlerdir.
Arnavutluk dışında Bosna, Yunanistan, Yanya ve Girit, Bektaşilerin inançlarını
yaşamak için seçtikleri diğer yerlerdir.