23 Aralık 2013 Pazartesi

YILBAŞI-NOEL-NEVRUZ

YILBAŞI
Yılbaşı, herhangi bir takvime göre bir yılın bitimi ve yeni bir yılın başlangıcı. Yılbaşı gecesinden sonra içinde bulunulan yıl -özellikle ilk birkaç hafta boyunca- yeni yıl olarak betimlenir. Bununla birlikte Yılbaşı ve yeni yıl kavramları bazen yılbaşı gecesi anlamında da kullanılır.
Dünyada en yaygın kullanılan takvim olan Gregoryen takvimini kullanan ülkelerde 1 Ocak yeni yılın ilk günüdür.
Çeşitli ülkelerde yılbaşı
1 OCAK: Türkiye dâhil, çoğu ülke tarafından kullanılan Miladi takvime göre yılın ilk günü.

HİCRİ TAKVİMDE  yılbaşı Muharrem ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim bir Ay takvimi olduğundan 354 güne denk gelir, dolayısıyla Miladi takvime göre yılbaşı her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Böylece 2008 yılında Miladi yıl boyunca Hicri takvimde iki adet yılbaşı gerçekleşmiştir.

ROŞAŞANA (İBRANİCE  YENİ YIL):
 Musevi yılbaşıdır. Hamursuz Bayramı ndan 163 gün sonra kutlanır.

DOĞU ORTODOKS KİLİSESİ'NDE YILBAŞI
 (İsa 'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen) 14 Ocak 'da kutlanır (Jülyen Takvimine göre 1 Ocak). Ancak en büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler (Bulgaristan , Kıbrıs Cumhuriyeti  Mısır Polonya , Romanya , Suriye, Türkiye ve Yunanistan). Gürcistan, İsrail, Rusya ve Sırbistan Ortodoks Kiliseleri ise Jülyen Takvi mi kullanmaya devam ederler.

ÇİN YILBAŞI
her yıl ilk kameri ayınının yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. Çin'de yılın en önemli bayramı konumundadır.

İRAN TAKVİMİNDE YILBAŞI
Norous (Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21 Mart).
Diğer Ortadoğu topluluklarında olduğu gibi İranlılarda da oldukça erken dönemlerden itibaren yeni yıl kutlamaları görülmektedir. Her ne kadar Avesta’nın eldeki mevcut nüshasında bu kutlamalarla ilgili herhangi bir bilgi mevcut değilse de İran’da Zerdüşt öncesi dönemlerden itibaren hasat kutlamalarını ifade eden Mihrican’la (Mehregan, Mihragan) bahar kutlamalarını ifade eden Nevruz’un var olduğu bilinmektedir (Bakınız Widengren, 1968:58-67; Yarshater, 1987:341). İranlılarca kendi dillerinde Nevruz (No Roz) yani “Yeni Gün” diye adlandırılan ve aynı zamanda yılbaşı festivali olarak da kutlanan bahar bayramının kutlanılışına dair deliller Akemenidler dönemine ait kabartmalarda mevcuttur. Bu döneme (MÖ 559-330) ait saray duvarlarında bulunan temsili resimler, birçok bilim adamının da vurguladığı gibi (Boyce, 1979:57; Eliade, 1978:320) büyük ihtimalle Nevruz bayramında krala yapılan yıllık hediye takdimini temsil etmektedir.

ESKİ ORTADOĞUDA YENİ YIL KUTLAMALARI
Oldukça erken dönemlerden itibaren Sümerliler, Babilliler ve çeşitli Sami kavimlerce kozmogonik ve tarımsal karakterli bahar ve güz festivallerinin kutlanageldiği bilinmektedir.
SÜMERLİLER, yaz sıcağı sonrası tarla işlerinin bitimini bir festivalle kutlarlardı. Bir çeşit hasat bayramı görünümünde olan tarımsal karakterli bu güz festivali Akiti (ya da Zagmuk) diye adlandırılırdı (Henninger, 1987:419).
ESKİ BABİL’DE yılın ilk ayı olan Nisanın ilk 12 gününe denk düşen yeni yıl kutlamaları da Akitu festivali diye adlandırılırdı. Tanrılar panteonunun zirvesinde bulunan yüce varlık adına düzenlenen bu bayramın varlığı MÖ 18. yy’dan itibaren bilinmektedir. Zira MÖ 1780’lerden kalma metinlerde Akitu festivalinden bahsedilmektedir (Black, 1981:40). Baharda kutlanan bu bayramın yanı sıra Babil’de arpa ekimi öncesi bir kutlama yapıldığı ve buna da Akitu festivali adı verildiği de bilinmektedir. (Black, 1981:41).

TAYLAND, KAMBOÇYA VE LAOS'DA YILBAŞI
13 Nisan'dan 15 Nisan a kadar kutlanır. Özellikle Tayland'da bu kutlama su dökerek gerçekleşir.

NEDEN YILBAŞI KUTLANIR
kavramlar olmalarına rağmen, ne yazık ki birçok kişi tarafından karıştırılmakta ve aynı atmosferde kutlanmaktadır. Yılbaşı, miladi takvime göre bir yıllık süreç olan 365 gün 6 saatlik zaman diliminin tamamlanarak, yeni bir yıla geçişin gerçekleştiği geceyi ifade etmektedir. Zamanla kullanıma bağlı olarak gelişen anlamı ile günümüzde yeni yılın başladığı gece ve akabinden gelen birkaç günlük süreci ifade etmektedir. Ancak ne yazık ki Hristiyan bayramı olan Noel ile karıştırılmakta ve bir Noel havası içerisinde kutlanmaktadır.
 Yılbaşı kutlamaları tamamen eğlenceye yönelik etkinlikler olsa da bu konuda farklı bakış açılarına ait fikirler söz konusu. Örneğin kimileri yalnızca hediyelik eşya sektörüne ve eğlence sektörüne hareketlilik kazandırmak amacı ile ortaya atılmış, basit bir kutlamanın büyütülmesi olarak değerlendirmekte iken, kimileri de bunu Hristiyanlar tarafından 25 ocak tarihinde kutlanmakta olan noel bayramı gibi Hristiyan dünyası için önemli bir olgu konusunda anlayışlı ve duyarlı bir tavır sergileyerek dünyada kardeşlik düşüncesi doğrultusunda bir tavır olarak yorumlamaktadır.
Kültürümüzde yeri olmayan yılbaşı kutlamaları, özellikle son yıllarda giderek artan bir trend ile hayatımıza dâhil olmuştur. Yılbaşı kutlamalarının temel amacı yeni gelen yılı keyif ve mutlulukla karşılamak ve güzel beklentiler içerisinde olmak, toplum içerisindeki birliktelik duygularının paylaşımına zemin hazırlamaktır. Bir diğer yandan ele alındığında yılbaşı geceleri nasıl geçerse, kişinin bütün yılının o şekilde süreceği konusundaki batıl inançlar söz konusudur ve güzel vakit geçirmek beklentisi birçok insanı yılbaşı kutlamalarına itmektedir.
Yılbaşı, anneler günü, babalar günü gibi günler, yalnızca batıl inançlar veya hediyelik eşya sektörüne hareketlilik kazandırmak gibi ekonomik amaçlar doğrultusunda kutlanmamaktadır. Toplum içerisindeki manevi ilişkilerede renk katan ve bazı sosyal bağların güçlenmesine olanak tanıyan yılbaşı gibi günler, toplum içerisindeki ilişkilerin güçlenmesine de zemin hazırlama özelliğine sahiptir.

NOEL VE YILBAŞI KUTLAMALARI
25 Aralık’la başlayan ve yaklaşık bir hafta süreyle kutlanan Noel ve yılbaşı, başta Avrupa ve Amerika kıtası ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok yöresindeki Hıristiyan topluluklarca kutlanmaktadır.
1 Ocak tarihindeki yılbaşı kutlamalarının Türkiye’de de özellikle son dönemlerde gittikçe artan bir ilgiyle kutlanmakta olduğu dikkati çekmektedir. Ancak batıda farklı anlamlar ifade eden Noel ve yılbaşı kutlamalarının Türkiye’de yılbaşı bağlamında genellikle birbirine karıştırılarak birleştirildiği ve bu sebeple kamuoyunda bir spekülasyon ve devam ede gelen bir tartışma ortamı bulunduğu bilinmektedir.

a) Noel Yortusu ya da batıdaki yaygın isimlendirmesiyle Kristmas (Christmas),
 Hz. İsa’nın doğumu anısına 25 Aralık’ta kutlanan tamamıyla dinsel bir bayramdır.

 Batı Hıristiyanları tarafından 25 Aralık olarak hesaplanan Hz. İsa’nın doğum günü,

doğu Hıristiyanlarınca 6 Ocak olarak hesaplanmakta,
dolayısıyla doğu kiliseleri 6 Ocak tarihini Kristmas bayramı olarak kutlamaktadırlar.

 Esasen Hz. İsa’nın doğum gününün ne zamana denk düştüğü konusunda erken dönemlerden itibaren yoğun bir tartışmanın olduğu ve yukarıdaki tarihlerden başka bu günün Nisan ayındaki bir zamana denk düştüğü yönünde görüşlerin de ileri sürüldüğü bilinmektedir. Batı Hıristiyanlarınca belirlenen 25 Aralık tarihinin Eski Roma’da güneşle ilgili kutsal bir gün olduğu ve bunun sonradan Hz. İsa’nın doğum günü olarak adapte edildiği ileri sürülmektedir. Hatta bazı erken dönem Hıristiyan yazarların, kendi dönemlerinde, 25 Aralık kutlamalarında güneşi selâmlayan bazı Hıristiyanları uyardıkları da bilinmektedir.

Noel Yortusu, Nisan’da kutlanan Easter (Paskalya) bayramıyla birlikte Hıristiyanlığın en önemli bayramları arasındadır. Noel kutlamalarının vazgeçilmez folklorik unsurları arasında çam ağacı süslemeleri ve Noel Baba inancı bağlamındaki gelenekler önemli yer tutar. Her ikisi de kuzey Avrupa kökenli olan bu folklorik unsurların, sonraki dönemlerde Hıristiyanlığa girdiği bilinmektedir.

NOEL’DE ÇAM AĞACI SÜSLEMELERİ
ilk kez XVI. yüzyılda Kuzey Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Bu âdetin, eski Cermen ve Kelt dinsel geleneklerinden adapte edildiği büyük ihtimaldir.

 Orta Doğudan Uzak Doğuya kadar birçok dinsel gelenekte olduğu gibi eski Kuzey Avrupa halkları arasında da yeşil ağaç verimlilik, bereket ve üretkenliğin sembolü olarak kabul edilmiş ve dinsel bayramlarında meydanlara dikilen veya evlerde bulundurulan bir yeşil ağaç bu inancı sembolize etmiştir.
 Kuzey Avrupa halklarının Hıristiyan olmasıyla birlikte, Hıristiyan geleneğindeki Hayat Ağacını temsilen Hz. İsa’nın doğum gününde yeşil bir ağaç (Kuzey Avrupa’da doğal olarak çam ağacı) süslemek ve bunun dallarına çeşitli hediyeler asmak âdeti ortaya çıkmıştır. XVIII. yüzyıldan itibaren çam ağacı âdeti Güney Avrupa Hıristiyanları arasında yayılmaya başlamış; kısa bir zaman sonra ise evrensel olarak Hıristiyanlarca benimsenen bir folklorik törene dönüşmüştür.

Benzer bir durum Noel Baba inancı ve bu inanç çerçevesinde yapılan âdetler için de geçerlidir.


NOEL BABA

Almanya’da ABD’de ve Kuzey Avrupa ülkelerinde Santa Claus adıyla bilinen Noel Baba inancı da yine Almanya kökenlidir.
Bu inanç da XVII. yüzyıldan itibaren Almanlar vasıtasıyla Güney Avrupa’ya ve Alman göçmenlerce Amerika’ya taşınmıştır.
Santa Claus ya da Noel Baba olarak adlandırılan ve Hıristiyanlarca IV. yüzyılda yaşadığı ve İznik Konsili katılımcılarından birisi olduğu ileri sürülen Myra (Demre) piskoposu Aziz Nicholas’la özdeş olduğu söylenen şahsiyet tamamıyla efsanevî bir kişiliktir. Ruslar, onun kendileri için koruyucu bir aziz olduğu kanaatindedirler.
Hıristiyanlar, bu şahsın Noel döneminde gökyüzünde rengeyiklerinin çektiği bir kızakla ya da yerde eşek sırtında (veya yaya olarak) dolaştığına ve evlere bacalardan inerek başta çocuklar ve fakirler olmak üzere insanlara çeşitli hediyeler bıraktığına inanırlar.

İslâm geleneğindeki HIZIR’IN
 ve Yahudi geleneğindeki İLYAS’IN
 âdeta Hıristiyanlık’taki bir karşılığı gibi gözüken bu inanç,
Hıristiyan geleneğinin önemli bir folklorik değerini oluşturmaktadır.
 Öyle ki Noel Baba inancı Hıristiyan edebiyatında, sanatında ve ticarî yaşantısında önemli ve belirleyici bir unsur olarak ağırlıklı bir yer tutmayı sürdürmektedir.

Bu gün için ticari hüviyeti ön plana çıkmış olsa da bütün âdet ve törenleriyle Noel kutlamaları (yukarıda ifade edildiği gibi) kökeni itibariyle tamamıyla dinsel bir bayramdır.


b) 1 Ocak’ta kutlanan yılbaşına gelince, böyle bir âdet her ne kadar batı Hıristiyan toplumlarınca Noel’le birleştirilen bir kutlama olarak görülse de milâdî takvimi esas alan bütün uluslarca yeni yılın başlangıcı anısına kutlanan bir etkinliktir.

Tarihin bilinen en erken dönemlerinden beri yeni yıl kutlamalarının bütün toplumların geleneklerinde mevcut olması, güneş ya da ay takvimini esas alan uluslar, yılın çeşitli mevsimlerine denk düşen ve genellikle tarımsal faaliyetlerden hareketle düşünülen farklı yılbaşı günleri ortaya koymuşlardır. Bu arada dinsel bir olayın ya da şahsiyetin yaşamındaki bir olayın temel alındığı yılbaşı hesaplamaları da yapılmıştır.

Eski Romalılarda yılbaşı olarak kutlanan ve Orta Çağdan itibaren Hıristiyan toplumlarca da yılbaşı olarak kabul edilmiş olan 1 Ocak tarihi, XIX-XX. yüzyıllardan itibaren (şüphesiz batının kültürel etkisiyle) dünyanın birçok halkı tarafından benimsenmiştir.

Bugün dünya genelinde yılbaşı kutlamaları, dinsel bir bağlamdan öte kültürel bir anlam ifade etmekte; insanlar yeni yıla yönelik iyilik, bereket, refah, huzur ve barış beklentilerini yeni yıl kutlamalarında dile getirmektedirler.

Dolayısıyla yeni yıl kutlamaları; tıpkı içinde farklı ekonomik ve sosyal amaçları da barındıran anneler-babalar günü, işçi bayramı, doğum günü kutlamaları gibi evrensel kültürün bir parçası olarak üretilen ve geliştirilen, sonuçta bütün insanlığa mal olan olumlu bir davranış biçimi olarak görülmelidir..

TÜRKLERDE YILBAŞI

Son yıllarda yoğunlaşmaya başlayan Batı kaynaklı kültür istilasının Türkiye ve Türk dünyasına getirilerinden biri de yeni yıldır. Atatürk dönemi Cumhuriyet’in bize kazandırdığı yeniliklerden biri de batı kaynaklı miladi takvimin kabulü, eski takvimlerin dünya-ay, dünya-güneş dönüşümünden kaynaklanan gün sayısındaki belirsizlikleri göz önüne alıp buna bir de o dönemin ticarette, sanatta, siyasette ileri gitmiş ülkelerinin de bu takvimi kullanmalarını düşünürsek kuşkusuz gerekli ve yerinde bir karardır. Türkler güneşin dönüşü ve ayın dönüşüne göre iki farklı türdeki takvimi de kullanmışlardır.
Bunlardan güneş dönüşümlü takvim 365 gün 6 saat,
 ay dönüşümü esas alınan takvim 354 gün 6 saattir.
 Yeniçağın ileri bilimli incelemeleri, ekinlerin ekilip biçilmesi; hayvanların otlatılıp döllenmesi ve bunun gibi yaşamsal etkinlikler için en uygununun 365 gün 6 saat olan bugün kullandığımız takvim olduğunu kanıtlamıştır.    
Yeni takvimin 1925 yılındaki kabulü gerekli bir düzenleme olup bugünkü kutlama görüntüleri, zamanın çağdaş batısının bilimini almaktan çok onlara benzeme yarışına dönüşmüştür.
Türk kültürü, kutlamalardaki bu çirkin görüntüleri hiç bir zaman kendi öz geleneği olarak kabullenmemiştir. Türk dünyası bilinçli olarak 1 Ocak’a kendi ses değişimlerine uydurarak “yeni yıl” demiş “yılbaşı” yapmamıştır. Örnekleri çoktur; Kazaklar “jaña jıl”, Tıvalar “çaa çıl”, Özbekler “yañgı yıl” deyişi gibi.
Yılbaşının Türk tarihindeki yerine kısaca göz atacak olursak kaynaklardaki ilk belirtiler Çinli Çian Ken’in M.Ö. 119 yılında Çin hükümdarına sunduğu Hunların yaşayışıyla ilgili yazanakta Ergenekon destanından söz etmesiyle başlar.
 Ergenekon destanı sanıldığı gibi Gök Türkler zamanında ortaya çıkmış gökten inme veyahut bir kişinin kaleminden çıkma olmayıp Türk düşüncesinin yüzyıllar içerisinde kimi zaman değişikliklere uğrayıp yansımasıdır. Bu destan Gök Türkler, Moğollar hatta Kızılderililer tarafından özleştirilip bugünlere gelmiştir.
Kesin çıkış tarihi saptanamayan Türk takviminin yılbaşı günü de 21 Mart’tır. Biraz daha yaklaştığımızda “Kutadgu Bilig” ve “Divan-ı Lugat’it – Türk”te görürüz.
 Yılbaşının buradaki adı “yeñgi kün” Biruni’nin yazmalarında, Nizamülmülk’ün Siyasetnamesinde, Melikşah’ın takviminde, Uzun Hasan’ın kanunlarında, Selçuklu, Osmanlı, Türkiye sürecinde adını saydığımız veya sayamadığımız birçok belgede yılbaşı kutlamalarının duraksamadan bugünlere geldiğini görürüz.
Halk arasında “9 Mart Bayramı” olarak da bilinen bu bayram güneş ve ay dönüşümlü takvimler arasındaki belirsizlikten çıkıp eskiden 21 Mart günü ile aynı güne denk idi.
Yılbaşı Türkiye ve komşumuz olan Türk elleriyle Osmanlının yurt tuttuğu bazı Türk topraklarında şu adlarla kutlanmaktadır: Türkiye’de Nevruz, Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Mart Dokuzu, Mart Bozumu; Batı Trakya Türkleri’nde Mevris, Yugoslavya Türkleri’nde Sultan-ı Navrız, Kıbrıs’ta Mart Dokuzu, Kırım Tatarlarında Novrez, Gündönümü; Azerbaycan’da Bahar Bayramı, Novruz; Türkmenistan’da Nevruz adlarıyla kutlanır. Bu bayrama sayılan adlandırmalardan başka Azerbaycan’da “Bozkurt”, Kuzey Batı Türklerinde “Ergenekon” adları da verilmektedir.
Bu adlandırmalarda özellikle Nevruz sözü dikkate değerdir. Farslarla Türkler arasındaki etkileşimlerin sonucu olarak Yengi Kün” sözünün çevirisidir. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” sözünde olduğu gibi Türk ve komşu ulusları da içine alan geniş bir coğrafyanın yılbaşısı olmuştur. Nevruz sözü Farsçanın dilbilgisi kurallarına dahi uymaz. Eğer doğru bir çeviri yapılmış olsaydı bu bayramın adı Rüz-i Nev olmalıydı.
Osmanlı ailesinin kökü olan Oğuzların, Bozok Kolunun Kayı Boyuna üye olan Karakeçililerin 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi türbesinde toplanıp yılbaşını kutladıklarını, bu kutlamalara da “YÖRÜK BAYRAMI” adını verdiklerini biliyoruz.
Manisa’da bugün bile “MESİR BAYRAMI” törenleri yapılır. Söylentiye göre 41 çeşit baharattan yapılan mesir macunu Kanuni’nin annesi Hafsa Sultan’ı iyileştirmiş, Kanuni de yılda bir defa olmak üzere bu macunun halka dağıtılmasını buyurmuştu.
Osmanlılarda güneşin koç(kamel) burcuna girdiği bugün, saray tarafından olduğu gibi halk tarafından da büyük coşkuyla kutlanmaktadır. Bu günde eğlenceler düzenlenir, eczanelerde yapılan “Nevruziye” adındaki macun halk tarafından yenilirdi. Nevruziyenin yanında Arapça “sin” harfiyle başlayan 7 yiyecek ev büyüğünün önüne getirilir ve diğer üyelerle birlikte yenirdi. Bu 7 yiyecek geleneği büyük olasılıkla İslamla karşılaşmadan sonra gelen bir gelenektir. Nitekim Tacikistan’da da aynı geleneği görmekteyiz. Bununla birlikte Türk dünyasında da yılbaşına özgü yemekler vardır. Kazak ve Kırgızların Nawrız Köje, Novruz Köcö dedikleri yiyecekler, kurdukları sofralar buna örnek sayılabilir.

SELÇUKLULARDA OSMANLILARDA YILBAŞI
Selçuklularda da yılbaşı kutlamaları Osman-lılardan farklı değildir. Sultan Melikşah’ın hazırlattığı Güneş dönüşümlü Celali Takviminde 21 Mart yine yılbaşı sayılmıştır. Bu değişiklik bir nevi eski Türk takvimine dönüştür. Bu dönüşüme olan gereksinim, ay dönüşümlü takvimin vergi toplamadaki yetersiz kalışıdır.
Uzun Hasan tarafından düzenlenen Akkoyunlu Kanunlarında, 21 Mart ilk vergi toplama günüdür. Bu uygulama Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de canlılığını korumaktadır.
Cumhuriyet dönemi yılbaşı kutlamalarına gelecek olursak, daha cumhuriyet ilan edilmeden 22 Mart 1922 tarihinde Mustafa Kemal, komşu devlet başkanlarıyla birlikte Ankara’nın Keçiören sem-tinde büyük kutlamalar gerçekleştirmiştir. Sonraki yıllarda da bu kutlamalar sürdürüldü.
Aslen dini bayram özelliği olmayan bu bayrama Anadolu Alevi-Bektaşileri dini bir görünüm kazandırdılar.
 Anadolu Bektaşilerine göre bu gün Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın düğün günü, Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşü Hz. Aliyi halife olarak atadığı gün kabul edilir. Buna benzer yakıştırmalar Türk tarihi ve kültüründe seyrek değildir.
 İslamla karşılaştıktan sonra Oğuzhan Destanı’nı da İslam’a uyarlayan Türkler, dini Araplara, hatta peygambere dahi bırakmak istemeyip İslam’a aykırı da olsa Oğuzhan’ı Tanrının elçisi(yalvaç, peygamber) ilan ederek bundan en aşağı 5 bin yıl önce İslam’ı Türklere getirdiğini varsaymışlardır.
MERSİN-SİLİFKE BÖLGESİ TOROS YÖRÜKLERİ, yılbaşında ağaca “Mart İpliği” dedikleri bir çaput bağlayıp adak adarlar.
 Yaylalara çıkılır,
 gelen konuklar yayla evlerinde ağırlanır. 
Konuklar havaya silah atar, 
yayla başkanı da havaya bir el silah atarak gelen konukları selamlar.
 “Nevruzunuz kutlu,
 dölünüz hayırlı ve bereketli olsun” dualarında bulunurlar.

TAHTACI TÜRKMENLERİ Hicri Takvimin 9 Martında kutlarlar. Bu günlerde yeni bayramlıklar alınıp mezarlıklara gidilir.

GAZİANTEP VE YAKINLARINDA 22 Mart günü kutlanan yılbaşı halk arasında farklı bir inanç oluşturmuştur. 
Buna göre Sultan Navruz çok güzel bir kızdır.
 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece batıdan doğuya doğru göçer.
 Sultan Navruz’un geçeceği vakit uyanık olan kişilerin dileklerinin kabul edileceğine inanılır. Diğer bir inanç ise Türk Mitolojisinde sıkça karşılaşılan uçan derviştir. 

MALATYA’NIN ARGUVAN ilçesinde yılbaşı “Kış Bitti Bayramı” olarak kutlanır.

AĞRI VE YAKINLarında dilek tutup,
 kapı dinleme geleneği yaygındır. 
İçerideki konuşmaları yorumlayarak dileğinin gerçekleşip gerçek-leşmeyeceğini bulmaya çalışırlar. 
Yine bu bölgede genç delikanlı, tuzlu hamurdan yapılmış “Tuzlu Gıllık” adlı çöreğin yarısını yiyip uyur. 
 Düşüne girip kendisine su veren kızla evleneceğine inanılır
Ertesi gün çöreğin kalan yarısı evin damına veya bacasına bırakılır.
 Gelen karga çöreği alıp hangi eve konarsa o evin kızına, hiçbir eve konmayıp uzaklaşırsa, uzaklardan biriyle evleneceğine inanılır.

KARS VE YAKINLARINDA genç kız ve erkekler, 
küçük bir çocuğu su almaya gönderirler. 
Çocuk sessizce, arkasına bakmadan bir kova su alıp getirir. 
Evde bulunanların adına simgesel olarak renkli iplik ve iğneler atılır.
 Birbiriyle birleşen iğne ve iplik sahiplerinin evleneceklerine inanılır.

TUNCELİ VE YAKINLARINDA erkekler alınlarına karalar sürerek su kaynaklarına giderler. Karaları temizleyip dua okur, dilek dilerler.

IĞDIR VE YAKINLARINDA 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece kız ve erkekler Tanrıdan dilek dileyerek akarsu da yıkanır ve en az üç defa dalıp çıkarak dileklerinin kabul edileceğine inanırlar. 
Sabah erken kalkıp taze su içilir,
 sonra da hayvanlara verilir.
 Yeni giyimler giyen halk kaynamış yumurta tokuştururlar. 
Bu gün evinden yeni ölü çıkmışlar dahi kutlamalara katılmak durumundadır. 
İnanca göre yılbaşında yas tutmak büyük günahtır.

GİRESUN’DA “Mart Bozumu” adıyla 14 Mart’ta kutlanır. O gün erkenden kalkılıp akarsulardan getirilen sular hayvanların üzerlerine serpilir.    

EDİRNE’DE 22 MART günü kutlanan yılbaşında eski hasırlar yakılıp “mart içeri, pire dışarı” diyerek ateşin üzerinden atlanır.

KIRKLARELİ İLİNDE de yılbaşı “Mart Dokuzu” adını alır. Bu gün halk boyalı yumurtalarla, börekler, lokmalarla kırlara gidip yiyeceklerini yer ve eğlenirler.

İZMİR URLA’DA “Mart Dokuzu Şenlikleri”, Tire’de “Sultan Nevruz Bayramı”, Uşak’ta “Yıl Yenilendi” gibi adlarla kutlanır.
Yukarıda sayılan yılbaşı kutlamalarından örnekler, kutlamaların küçük bir bölümüdür. Bazı bölgelerimizde ise yılbaşı kutlamaları “Hıdırellez” gününe dönüşmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti, 1991 yılında yeni kurulmuş olan Türk Cumhuriyetleriyle birlikte dinlenme günü olmaksızın 21 Mart’ı ulusal bayram olarak duyurmuştur.
Yılbaşı kutlamalarını genel olarak ülkemiz ve Türk Dünyası esas alınarak on bölüme ayırabiliriz.
 Bunlar; yılbaşına hazırlık,
bayram yemeği,
mezarlık ziyareti,
 akraba ve eş-dost görüşmeleri,
 kır gezileri,
 ateşle ilgili öğeler,
suyla ilgili öğeler,
 eğlenceler,
 edebi etkinlikler ve yardımlaşma.
En aşağı 2000-2500 yıllık süregelen yılbaşı geleneğimizi bu son yüzyılda, özellikle Türkiye topraklarında, batı kaynaklı kültür yayılmacılığı ve buyuran ağabeylerinin bir gün kendisini de yiyip bitireceğini bilmeyen bölücü devlet düşmanlarının baskıları tarafından yitirme tehlikesiyle karşı karşıyayız.  
Bugün daha geçmiş günlerde kutlanan “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” dünya kadınlarının eğitimsizlik, cinsel kölelik, özellikle az gelişmiş ülkelerdeki kadının insan olarak algılanmama gibi sorunlarının gündeme getirilmesi açısından oldukça önemli bir gündür. Ancak bu günü amacından uzaklaştırıp salt eğlence gününe dönüştürmek kadınların kendi zararınadır.
Ulusal bayram ve anma günlerimiz, ulus olma bilincimizi ve tarihimizle olan bağımızı güçlendirip toplumsal bütünleşmemizi sağlamaktadır.
Kuşkusuz dini bayramlarımız da ulus olma bilincimizi güçlendirdiği gibi Allah’ın bizi yaratmasındaki amacı anımsamamız açısından gereklidir.
“Dünya Aids ile Mücadele”, “Dünya Verem ile Mücadele” gibi günler çağımızın hastalıklarını tanıma, önlem alma konusunda toplumu bilgilendirici öneme sahiptir.
Hatta, Anneler Günü, Babalar Günü, Yaşlılar Günü, Öğretmenler Günü, Sevgililer Günü vb… günler de gereksiz değildir. “Sevgiyi bir güne sığdırmak gerekli mi ki!” gibi düşünceleri bir kenara bırakıp sevdiklerimizi hatırlamamız, onları sevindirmemiz açısından, gereksiz ve uçuk masraflara girmeden kutlanması halinde, gelecekte geçmiş günlerin resimlerine bakıp hatırlanması açısından güzel olabilir. Bu günler elbette ki öz tarihimizle ilişkili olsa daha iyi idi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.