4 Şubat 2014 Salı

İSKİLİPLİ ATIF GERÇEĞİ



İSKİLİPLİ ATIF GERÇEĞİ

Klasik Cumhuriyet tarihi yalanlarından birisi şapka inkilabı konusudur. Geçmişten günümüze bir çok Atatürk düşmanı, şeriatçı yazar takımı bu konuda yalan üstüne yalan uydurup vıcık vıcık duygu sömürüsü kokan palavralarla insanları kandırmışlardır. Efendim şapka giymeyenin kafasına katran sürmüşler, devrime karşı çıkan hocaları asmışlar, asmakla da yetinmemişler astıktan sonra kafasına şapka giydirmişler, Salla sallayabildiğin kadar nasılsa inananlar çıkar. Bugüne kadar nelere inanmadık ki bu da onlardan biri….
 Konu şapka devrimi olunca akla gelen ilk isim hepimizin bildiği gibi İskilipli Atıf Hocadır. Şapka devrimi muhalifliğinin sembolü, şeriatçı kesimin devrim şehidi, büyük alimi İskilipli Atıf Hocası… Neden yıllardır bu isim şeriatçı kesimin sembol ismi oldu düşündünüz mü? İskilipli Atıf’ın alim ilan edilmesi dini ilminden mi kaynaklanıyordu yoksa işin altında başka işler mi vardı? Bunu anlamak için önce İskilipli Atıf hocayı biraz tanıyalım
 Atıf efendi, Akkoyunlu aşiretinden ve İmamoğulları denilen aileden Mehmed Ali Ağa’nın oğlu olup, 1292 hicri (1875 / 1876 Miladi) senesinde Çorum’un İskilip kazasının Toyhane köyünde dünyaya gelmiştir Annesi Mekke-i Mükerreme’den göç etmiş Ben-i Hattap aşiretinden, Arap dedenin torunlarından Nazlı hanımdır. Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Atıf, dedesi Hasan Kethüda efendinin himayesinde yetişmiştir.
 Köy hocasından başladığı tahsiline 1891′den itibaren iki sene İskilip’te devam etti. 1893′ün Nisan ayında gelerek medrese eğitimine burada devam etti. 1902′de medresedeki öğrenimini tamamladı.1905 yılında Fatih camiinde ders vermeye başladı. Şeyhülislam tarafından sürüldüğü Bodrumda sürgündeyken Kırımlı İbrahim Efendinin pasaportuyla Kırım’a kaçtı. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a döndü. İstanbul`a dönüşünden itibaren dönemin İslami matbuatları olan Sebilürreşad, Beyan-ül Hak gibi gazetelerde yazılar yayınladı. 31 Mart ve Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesi olaylarında Divan-ı harp tarafından önce Sinop’a daha sonra Çorum Sungurlu ve Boğazlayan’a sürgün edildi, 5,5 yıl sürgünde yaşadı.

 İsklipli Atıfın Kurtuluş savaşına kadar kısaca biyografisi budur. Fatih’in tanınmış hocalarından, İttihatçı karşıtı, koyu sünni düşünceye sahip saltanatçı, hilafetçi bir hocadır. Şeriatçı tayfanın anlattığı gibi  tanınmış büyük bir alim değildir. İstanbul’da tanınan Fatih Cami hocalarından birisidir.
 Atatürk düşmanlarının alim, vatansever, şehit ilan ettiği Atıf Hoca Kurtuluş savaşında nerdeydi? Bir Rıfat Börekçi, Bir Abdurrahman Kamil Efendi ya da bir Şeyh Ahmet Sunusi gibi canını dişine takarak kurtuluş savaşına hizmet eden hocaların arasında mıydı? Asla…  Binlerce hoca Anadolu’da Atatürk ile beraber düşmana karşı savaşırken İskilipli Atıf o günlerde İstanbul’da  Anadolu’da savaşan milyonlarca müslümana karşı muhalif faaliyetler yürütüyordu.
 15 Şubat 1919′da  kurulan Cemiyet-i Müderrisin kurucularından birisi İskilipli Mehmet Atıftır. 

Cemiyetin kurucuları ve idare heyeti şu şekildedir:
 KURUCULAR:
 Fatih Dersiamlarından            Abdülfettah
Fatih Dersiamlarından            Geyveli İbrahim Hakkı
Fatih Dersiamlarından            İskilipli Mehmed Atıf
Bayezid Dersiamlarından Ermenekli Mustafa Safvet
 İdare Heyeti:
 Reîs-i Evvel: Fatih Dersiamlarından Mustafa Sabri Efendi.
Reîs-i Sâni: Darü’l-Hilâfeti’l-İbtidâ-i Dahil Medreseleri Umûm Müdürü İskilipli Mehmed Atıf Efendi.
Kâtib-i Umûmî:           Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye İbtidâ-i Dahil Medreseleri Osmanlı Edebiyatı Müderrisi Ermenekli Mustafa Safvet Efendi.
 A‘zalar:
 A‘za: Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye a‘zasından Eşref Efendizâde Şevketî,
A‘za: Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye a‘zasından Said-i Kürdî,
A‘za: Fatih Dersiamlarından Düzceli Zahid,
A‘za: Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Sahn Medreseleri Fıkıh Müderrislerinden Seydişehirli Hasan Fehmi,
A‘za: Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye İbtidâ-i Dâhil Medreseleri Mantık Müderrisi Manisalı Mustafa,
A‘za: Fatih Dersiamlarından Âsitâneli Hafız Abdullah,
A‘za: Dersiamdan Sinoplu Mehmed Emin Efendilerdir
 Görüldüğü gibi İskilipli Atıf cemiyetin hem kurucusu hem de başkan yardımcısıdır. Cemiyetin başkanı ise Türk düşmanıMustafa Sabri Efendidir.  Binlerce hoca Anadolu’da savaş katılırken bizim büyük alim İskilipli Atıf İstanbul’da bir Türk düşmanı olan Mustafa Sabri Efendi ile kol kola girerek bir cemiyet kurmuştur. 


CEMİYETİN AMACI VE KURULUŞ BEYANNAMESİ ŞÖYLEDİR:
 Bir milletin varlık ve devamı yöntemi;kendini oluşturan bir veya daha fazla topluluğun içinde bulunduğu sınıflar tarafından insan fıtratında kurulu bulunan bütün ihtiyaç ve gereksinimlerin kitlece düzenlenmesine ve geliştirilmesine bağlıdır.Bir topluluğun yalnız kahramanlığı ya da tarım ve ticarette gelişmiş olması devamına yeterli değildir.İlim, fen, eğitim,sanayi,tarım,ticaret, adalet, siyaset, din,ordu ve diğer medeniyet unsurlarında da gösterilecek oluşumlardır ki, milli benlik devam etsin..(Cemiyet-i Müderrisin Nizamnâme-i Esâsisi, Evkâf-ı İslâmiye Matbaası, 1337)


Memleket işgal altındayken bu cemiyetin amacı sadece din ve ilim sahibi olmanın arttırılması… Tıpkı bugünkü suya sabuna dokunmadan cezbeye tutulmuş giden tarikatlar gibi… Konunun devamında göreceğiz ki bu sadece görünüştedir. Kurtuluş savaşında tarafını seçmiştir ama İngilizlerin tarafını…
 Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında Damat Ferit Paşa hükümetinin Ali Galip olayı ve kurtuluş savaşı aleyhindeki diğer faaliyetlerinden dolayı Sivas Kongresi sonrasında Heyeti Temsiliye İstanbul ile haberleşmeyi kesme kararı almıştır. Padişah bu karardan sonra 20 Eylül 1919 tarihinde bir beyanname yayınlamıştır. Bu beyannamede İzmir’in işgalini telgrafla duyduğunu, Anadolu’daki işgale çok üzüldüğünü belirttikten sonra Heyet-i Temsiliye’yi İstanbul ve millet arasına giren bir hizipçi olarak nitelendirmiştir. Vahdettin’in  beyannamesinden güç alan Cemiyet-i Müderrisin 26 Eylül 1919′da Kuvayi Milliye aleyhinde bir beyanname yayınlamıştır.

 İşte o beyannamaden bazı bölümler:
CEMİYET-İ MÜDERRİSİN 26 EYLÜL 1919′DA KUVAYİ MİLLİYE ALEYHİNDE DEKİ BEYANNAMESİ
 ”Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? Hakkınız var. Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve tâunden beter olan âfetlerin esbabını size biraz anlatalım:”
 “Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem’ ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve “siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz” tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet! bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır. Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütârekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evlâdını telef ediyor da Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on şakînin vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze al-dıramayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi ve hâlâ da edemiyor!”
 Milleti işgale karşı değil de düşmanla savaşan Atatürk ve silah arkadaşlarına karşı direnmeye çağıran bir beyanname… Sadece bu kadarı bile ihanetin çukuruna batması için yeterliyken bakın bizim büyük alim
İskilipli Atıf’ın kurucusu ve başkan yardımcısı olduğu Cemiyet-i Müderrisin beyannamesinde neler diyor:
 “İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler.
 Harb-de mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve akl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır?
Yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiat verdik gibi yalanlarla halkı iğfale çalışıyorsunuz!
Düşünmüyorsunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz:
 hudânegerde sizin yalanlarınızı şahit tutarak işgal ettiği memleketimizde; “bu kadar kan döktüm ve şöyle fedakârlık ettim, böyle emek çektim” diyerek hakk-ı feth davasına kalkar! Hem sizler ey yalancı ve deni şakîler! Kendi milletimize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet ve şenaatleri irtikâp edip dururken milleti, eşrafı memleketi, ulemâyı asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvâ-yı Milliye namını veriyorsunuz?
 Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi? Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın:
 Cenâb-ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerine olsun!”
 Anadoluyu işgal eden İngilizlerin gönlünü hoş tutup yenilgiyi kabul etmeye çağıran ve işgalcilere karşı tek bir söz söylemeyip Kuvay-i milliye hakkında ağıza alınmayacak hakaret eden bu cemiyetin ve İskilipli Atıf’ın islamla, vatanseverlikle ne alakası var soruyorum. Bu mu dindarlık? Bu mu vatanseverlik? Beyannameye devam edelim
 “Harb senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zâlimler de var idi! İşte bu hâinlerin harb cephesi haricinde kalmış olan efrâd-ı alinize kanlı elleriyle ne kadar fecâyii irtikâb etmiş olduklarını harbden avdetinizi müteakib gördüğünüz! Bugün yine o şakiler, bağilerdir ki elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına mülamma olduğu halde kalbgâhınıza sokularak sizi mahvetmek ve evlâd u iyâlinizi yetim ve dul bırakmak ve servet ve saadetinizi külliyen çalmak için şeytanın dahi hatırına gelmeyen hiyle ve desâisi irtikâb ediyorlar.
 Siz bu zâlimleri cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetvâ-i şerif ki Allanın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz Allanın emrine halifenin fermanına ittibâen bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunları vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur.”
 “Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz: İşte size ihtar eyliyoruz. Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!”
 Atatürk ve silah arkadaşları için en ağır hakaretlere devam ettikten sonra yine öldürülmelerinin farz olduğunu söylüyor. Beyannamenin son cümlesi o zamanlarda da dinin nasıl kullanıldığını gösteriyor.Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!” Bu taraf neresi? Bu taraf  düşmanla savaşan kuvay-i milliyenin değil Padişahın ve İngilizlerin tarafı, Bu taraf tam bağımsızlığın değil sömürgeciliğin tarafı, Bu taraf aydınlığın değil karanlığın tarafı, Bu taraf özgür olmanın değil kul köle olmanın tarafı. Bu tarafta olan Allahı sevse ne olur sevmese ne olur. Allah onu sevmedikten sonra… Söyleyin Allah bu tarafta olan kulunu sever mi? 
 Bu beyanname çok açık ve net şunu gösteriyor. İskilipli Atıf Kurtuluş savaşı karşıtı bir hocadır. Bir Atatürk düşmanıdır.
Yobazın önde gidenidir.
 Neden Atatürk karşıtları Elmalılı Hamdiyi, Rıfat Börekçiyi ve Anadolu’da mücadele eden binlerce hocayı değil de kurtuluş savaşının karşıtı bir hocayı dillerinden düşürmezler? İskilipli Atıfın Atatürk karşıtlığının Cumhuriyetten sonrası yaptığı devrimlerle alakası yok.
 İskilipli Atıfın Atatürk karşıtlığı  Cumhuriyet öncesine dayanır. Hadi diyelim ki Cumhuriyet sonrası yaptığı devrimlere karşı muhalif olmak fikir özgürlüğü olabilir herkes Atatürk’ü sevmek zorunda mı diyebilirsiniz fakat kurtuluş savaşındaki Atatürk’e karşı olmak hainliktir. Çünkü Kurtuluş savaşındaki Atatürk şapka devrimi yapan laik Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı değil düşmana karşı savaşan milletin başkomutanı, Osmanlı paşasıdır. Sadece bu bile İskilipli Atıfın hain olduğunu ispatlamaya yeter. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.