3 Şubat 2014 Pazartesi

O YALAN ÇÜRÜDÜ (Atatürk'ün "Gökten İndiği Sanılan Kitapların Dogmaları" Sözünün Sırrı

O YALAN ÇÜRÜDÜ (Atatürk'ün "Gökten İndiği Sanılan Kitapların Dogmaları" Sözünün Sırrı
Atatürk'ün 1 Kasım 1937 Meclis Açış Konuşması Nasıl Cımbızlandı

Öncelikle peşinen söyleyeyim ki: bu yazıda amacım bazılarının yaptığı

gibi elime bir "iman ölçer!" alıp Atatürk'ün imanını ölçmek değildir.

Ayrıca bu kimsenin haddine de değildir. Atatürk yapıp ettikleriyle her

şeyden önce Türk insanının canını, namusunu, vatanını kurtarmıştır. Bu

ona minnet duymak için yeter de artar bile.

Benim bu yazıdaki amacım:

çokça çarpıtılan bir konuyu açıklığa kavuşturmaktır. Son zamanlarda

sözüm ona “Atatürk’ün dinsizliğine” en büyük kanıt olarak onun 1 Kasım

1937 tarihli Meclis açış konuşmasının sonundaki “Gökten indiği sanılan

kitapların dogmaları!” sözü gösterilmektedir. Atatürk’ün sürekli

istismar edilen ve çokça çarpıtılan bu sözünü açıklamanın zamanı geldi

de geçiyor bile:

Öncelikle Atatürk’ün o sözünü –Atatürk’ü dinsiz göstermek isteyenlerin

yaptığı gibi cımbızlamadan- öncesiyle sonrasıyla ortaya koyalım:
İşte Youtube’da yayınlanan “o videoda” yer almayan bölümleriyle

ATATÜRK’ÜN 1 KASIM 1937 TARİHLİ MECLİS AÇIŞ KONUŞMASINDAKİ O KISIM:

“Aziz milletvekilleri,
Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız,

Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler,

yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu

prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir

tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan

doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.(Alkışlar)
Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt; bağrından çıktığımız

Türk ulusu ve bir de, uluslar tarihinin bin bir acıklı olay ve sıkıntı

ile dolu yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır.Elimizdeki programın

ruhu, bizi sadece bir kısım vatandaşlarla ilgilenmekten engeller, biz

bütün Türk ulusuna hizmet ederiz. Geçen yıl içinde, parti ile hükümet

kuruluşunu birleştirmekle vatandaşlar arasında ayrılık tanımadığımızı

fiilen göstermiş olduk. (Var ol sesleri) Bu olayın bizim, devlet

yönetiminde kabul ettiğimiz, ‘Kuvvet birdir ve o ulusundur’ gerçeğine

uygun olduğu ortadadır.(Alkışlar) Gücün tek kaynağı olan Türk

Milletinin seçkin vekillerini, büyük mutlulukla, eğilerek

selamlarım.(Bravo, yaşa sesleri, şiddetli ve sürekli alkışlar)”(Millet

Meclisi Tutanak Dergisi D. V, C. 20, Sa. 3, 1 Kasım 1937).


1 Kasım 1937-Atatürk Meclis'te

  

 O Sözler, "CHP Prensiplerinin Hayattan Alındığı" Vurgusunu

Güçlendirmek İçin Söylendi 
 Her şeyden önce Atatürk -tamamını buraya sığdıramayacağım için

koymadığım- 1937’deki bu Meclis açış konuşmasında daha önceki Meclis

açış konuşmalarında olduğu gibi Türk milletinin yükselmesi, ilerlemesi,

refahı, mutluluğu için neler yapılacağını açıklamıştır. Ağır sanayinin

kurulmasından, madenlerin işletilmesine, demiryollarından, kültür sanat

politikalarına kadar Türk milletinin kalkınmasını sağlayacak birçok

farklı alanda yapılanları ve yapılacakları sıralamıştır. Bütün bunları

dönemin hükümetinin, CHP’nin yapacağını ifade etmiştir. Daha sonra

“Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana

programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı

prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir.”

demiş ve bu prensiplerin, yani CHP’nin ilkelerinin (6 ilke) zamana göre

değişebilirliğini çok etkili bir şekilde vurgulamak için de “Fakat bu

prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir

tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan

doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz” demiştir. Böylece Atatürk CHP’nin

prensiplerinin (ilkelerinin) dogma (donmuş, kalıplaşmış, değişmez)

olmadığını, bu prensiplerin hayattan alındığı belirtmiştir. Yani

Atatürk, “gökten indiği sanılan dogmalar” sözünü kutsal kitapları

aşağılamak amacıyla değil, CHP’nin prensiplerinin hayattan alındığını,

dolayısıyla dinamik prensipler olduğunu çok güçlü bir şekilde ifade

etmek için söylemiştir. Bu söylem tarzı (teşbih/benzetme) Atatürk’ün

sıkça başvurduğu yöntemlerden biridir. Atatürk konuşmalarında özellikle

öne çıkarmak, altını çizmek istediği noktaları böyle dikkat çekici,

sarsıcı benzetmelerle, karşılaştırmalarla belirginleştirmiştir. Burada

da CHP’nin prensiplerinin hayattan alındığını, bu prensiplerin

değişebilirliğini, zamana uygunluğunu, dinamikliğini vurgulamak için

çok radikal bir şekilde bu prensipleri kutsal kitaplardaki hükümlerle

karşılaştırmıştır. Ancak Atatürk bu karşılaştırmayı yaparken –hep iddia

edildiği gibi- asla dinlere, kutsal kitaplara hakaret etmemiştir.Burada

kutsal kitapları yanlış anlayan din bezirganlarına üstü kapalı bir

gönderme yapmış, onların yanlış kutsal kitap algılarını "sanmak"

diyerek eleştirmiştir. 

ATATÜRK'ÜN "VATAN VE TÜRK ULUSU" VURGUSU GÖRMEZDEN GELİNİYOR 

 Çok daha önemlisi Atatürk, Atatürk karşıtı psikolojik savaşçıların

cımbızladıkları "o sözlerinden" hemen sonra çok çarpıcı bir şekilde,

yolunu çizen şeyin vatanı, Türk milleti ve tarihten aldığı dersler

olduğunu belirterek ayrım yapmadan bütün Türk ulusuna hizmet

edecekelerini şöyle ifade etmiştir: "Bizim yolumuzu çizen, içinde

yaşadığımız yurt; bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de, uluslar

tarihinin bin bir acıklı olay ve sıkıntı ile dolu yapraklarından

çıkardığımız sonuçlardır. Elimizdeki programın ruhu, bizi sadece bir

kısım vatandaşlarla ilgilenmekten engeller, biz bütün Türk ulusuna

hizmet ederiz. Geçen yıl içinde, parti ile hükümet kuruluşunu

birleştirmekle vatandaşlar arasında ayrılık tanımadığımızı fiilen

göstermiş olduk. (Var ol sesleri) Bu olayın bizim, devlet yönetiminde

kabul ettiğimiz, ‘Kuvvet birdir ve o ulusundur’ gerçeğine uygun olduğu

ortadadır.(Alkışlar) Gücün tek kaynağı olan Türk Milletinin seçkin

vekillerini, büyük mutlulukla, eğilerek selamlarım." Görüldüğü gibi

Atatürk, kendisini din düşmanı olarak göstermek isteyen "cımbızcıların"

görmezden geldikleri bu sözleriyle "gücün tek yaknağının Türk milleti

olduğunu ve Türk milletine hizmet ettiklerini" ifade etmiştir. Önemli

olan da bu değil midir? Aslında 1937 Meclis konuşmasının en can alıcı

noktası "gökten indiği sanılan kitapların dogmaları" sözü değil, ondan

hemen sonra gelen "Bağrından çıktığımız Yurt (VATAN) ve TÜRK ULUSU"

vurgusudur

ATATÜRK'ÜN, "GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN DOGMALARI" SÖZÜNÜN

ŞİFRESİ 

Sırayla gidelim:
1."Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi

İslam dinine saygısızlık değildir: Açıkça görüldüğü gibi Atatürk burada

hangi kitaptan, hangi dinden söz ettiğini belirtmemiştir. İslam dini

veya Kuran ifadesini kullanmamıştır. Genel olarak "kitaplar" ifadesini

kullanmıştır. Dolayısıyla burada  İslam dinine ve onun kutsal kitabı

Kuran’a bir hakaret söz konusu değildir.

 2. “Gökten indiği sanılan kitaplar” ifadesinde ilahi dinlere hakaret yoktur: Şöyle ki: Evet!

Burada bir eleştiri vardır, ancak bu eleştiri kutsal kitaplara değil,

kitapların "gökten indiği sanrısına" yönelik bir eleştiridir. Çünkü

ilahi dinlerin (Tanrısal kaynaklı-kitaplı dinlerin) kutsal kitapları

"gökten inmemiştir". Hele hele son İslam dininin “gökten indiğini iddia

etmek” abesle iştigal olur. Çünkü Kuran’ın gökten indiğini iddia etmek

her şeyden önce Allah’ı  gökte sanmak olur ki bu büyük bir yanılgıdır.

İslam'da Allah mekan ve zaman üstüdür. Belli ki İslamın Semavi (göksel)

din, Kuran’ın Semavi (göksel) kitap olduğu şeklindeki genel kabulden

hareket edenler, yüzeysel bir bakışla, Kuran’ın gökten yere indiğini

düşünmektedirler. Aslında gökteki bir tanrı inancı Hem İslama

inananların hem de ona inanmayanların ortak bilinç altıdır. Oysa ki,

İslama göre ne gökte bir tanrı vardır, ne İslam semavi bir dindir, ne

de Kuran gökten inen bir kitaptır. Burada “inmek” sözüyle kastedilen

“boyutsal” bir durumdur. İslami kaynaklara göre Kuran İslam peygamberi

Hz. Muhammed’e vahiy şeklinde “ilham” edilmiştir, indirilmiştir, ama

"gökten" indirilmemiştir. Kuran’da geçen “İnme” sözcüğünün Arapçası

“Nüzul”dur ki, “Nüzul”(İnme) çok farklı anlamlarda kulanılmıştır,

kullanılabilir. Bir kaç örnek vermek gerekirse: Örneğin “Nüzul”

sözcüğünün kökü “NZL"dir. Buradan hareketle örneğin, “teNZiLat”

indirimdir, ama “gökten indirim değil”, fiyatlarda indirimdir! “NeZLe”

“sinüslerdeki akıntının akciğerlere inmesi” olayıdır. Burda "sinüs

akıntısının gökten inmesi" değildir kuşkusuz! Hatta birde “inme”

vardır, yani “felç”. Bilindiği gibi felç de gökten inmemiştir!

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Aslında bizzat İslam dininin ana kaynağı

Kuran’da, Kuran’ın indiği ancak gökten inmediği açıkça ifade

edilmiştir. Şöyle ki.Kuran’da (39-Zümer-1)’de “Tenzîlul kitâbi

minallâhil azîzil hakîm(hakîmi)”. (نزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ

الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ) yani “Bu kitabın indirilişi aziz ve hakim olan

Allah’tandır”. Elmalılı Hamdi Yazır başta olmak üzere bütün Kuran

tercümelerinde bu ayet burada verdiğim meale yakın bir şekilde

çevrilmiştir. Hiçbir tercüme de “gökten indirildi” ifadesi yoktur. Daha

doğrusu “gök” “gökyüzü” ifadesi yoktur. Görüldüğü gibi Atatürk çok

haklıdır. Gerçekten de kutsal kitapların, özellikle Kuran’ın gökten

indirildiği hakikaten de bir “sanrıdır”. Demek ki, asıl dine hakaret
                                                       
“Kuran’ın gökten indirildiğini” sanmaktır. Demek ki neymiş! Atatürk

Kuran’a, bugün ona dinsiz damgasını yapıştıranlardan çok daha fazla

hakimmiş. 3. “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” cümlesindeki

“dogmalar” ifadesi kutsal kitap sözlerine hakaret değildir: Şöyle ki:

bütün sözlüklerde “Dogma” sözcüğü “Kat'i olarak ileri sürülen fikir.”

anlamındadır. Sözcük Fransızca “Dogme” sözcüğüne dayanmaktadır. “Dogma”

sözcüğü Türk Dil Kurumu’nun “Türkçe Sözlüğü”nde aynen şöyle

tanımlanmıştır: “(Fr. Dogme. Yunan. Fel.)Doğruluğu sınanmadan

benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas.”

(TDK, Türkçe Sözlük,9. bas. Ankara, 1998, s. 609). Dolayısıyla kutsal

kitapların “dogma” olduğunu söylemek gerçeği ifade etmektir. Bilindiği

gibi Kuran’daki ilkelerin değişmez, zaman ötesi ilkeler, Fransızca

söylersek (dogme) olduğunu bizzat Kuran ifade etmiştir, Müslümanlar da

bu ilkeye inanmıştır. Asıl Kuran'ın "dogma" (değişmez) olmadığını

söylemek Kuran'a hakarettir! Bu nedenle Atatürk “kitapların dogmaları”

derken kutsal kitaplara ve özellikle de Kuran'a hakaret etmemiş,

gerçeği ifade etmiştir. Nitekim Atatürk, söz konusu konuşmasında,

“Bizim prensiplerimizi dogmalarla bir tutmamalıdır” dedikten sonra,

“Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan

almış bulunuyoruz” demiştir ki, burada da “dogma” sözcüğünün birebir

sözlük anlamından, yani “Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin

veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas.” açıklamasından hareket

etmiştir. Atatürk, “Bizim prensiplerimiz dogma değildir” derken, kendi

prensiplerinin "gökten" veya "gaipten" yani "bilinmeyen bir

kaynaktan/görünmez alemden" değil doğrudan doğruya bilinen, görülen

yaşamdan alındığını, yani dogmaların aksine “doğruluğunun sınandığını”

anlatmak istemiştir. Böylece devletin din kurallarıyla değil hayattan

alınan kurallarla yönetileceğini, doğrusunun bu olduğunu anlatmak

istemiştir. Atatürk bu sözleriyle çok güçlü, "sarsıcı", bir laiklik

vurgusu yapmıştır. Tabi ki devletin kutsal kitap kurallarıyla, din

kurallarıyla yönetilmesini isteyenlerin bunu anlaması olanaksızdır.

Atatürk bu sözleriyle, kutsal kitaplara/dinlere değil, sürekli

değişken, dinamik bir yapısı olan devlet yönetiminin "dogmalara" yani

değişmeyen" kitaplara/dinlere göre belirlenmesine ve bir de "kitapların

gökten indiği sanrısına" dayanan kutsal kitap yorumuna/anlayışına,

itiraz etmiştir. Tabi buradaki yanlış anlaşılmada zaman içinde

sözcüklerin içinin boşaltılması ve o sözcülere yeni anlamlar yüklenmesi

de etkilidir. Örneğin Atatürk'ün kullandığı "Dogma" sözcüğü Atatürk

zamanında Fransızcadan dilimize yeni geçmiş bir sözcük olması

bakımından "sözlük anlamıyla" kullanılıyordu, ancak zaman içinde içi

boşaltılıp, adeta "dinlere hakaret" anlamında kullanılmaya

başlanmıştır. "Dogma" sözcüğünü bugun dinlere hakaret olarak

kullananların olması, 76 yıl önce Atatürk'ün o sözcüğü yukarıda

verdiğimiz şekilde sözlük anlamıyla kullandığı gerçeğini değiştirmez.

Ama günümüzün Atatürk karşıtı "psikolojik savaş uzamanları" bu tarz

kurnazlıklarla gerçekleri çok ustaca çarpıtabilmektedir. 



ATATÜRK'ÜN  BÜTÜN MECLİSE AYAKTA FATİHA OKUTTUĞU MECLİS KONUŞMASI  

Atatürk'ün 1937 Meclis konuşmasındaki bir sözünü cımbızlayıp çarpıtarak

"Atatürk'ü dinsiz" göstermeye çalışan din bezirganları, Atatürk'ün

diğer Meclis konuşmalarındaki dinsel vurgularını, İslam dininden

övgüyle söz etmelerini ve hatta bir keseresinde bütün Meclisi ayağa

kaldırıp fatiha okuttuğunu  toplumdan gizlerler veya bunun farkında bile

değildirler. Evet! Yanlış okumdanız, Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın hemen

sonrasındaki 13 Ağustos 1923 tarihli Meclis konuşmasında Kurtuluş

Savaşı'nın nasıl güçlüklerle kazanıldığını ifade edip,

milletvekillerini şehitlerin ruhlarına Fatihalar okumaya çağırmıştır.

İşte bizim uyanık "cımbızcıların" hiç dikkatini çekmeyen

ATATÜRK'ÜN O MECLİS KONUŞMASI:

"Sayın arkadaşlar, Açıklamalarıma son vermeden önce

hepinizi büyük bir göreve davet etmek istiyorum. Geçirdiğimiz buhranlı

günlerin onurlu kahramanlarını hep birlikte kutsayalım. (Alkışlar)

Onlar arasında, savaş alanlarında düşman silahları ile göğüsleri

delinmiş mutlu kişiler olduğu gibi, yangınlarda, ateşlerde yakılmış

talihsiz çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar da vardır.

Onlar arasında namusları saldırıya uğramış sonsuza dek ağlayacak genç

kızlar da vardır.

Onlar arasında yurtlarını kaybetmiş aileler, evlatlarını gömmüş analar

vardır ve yine onlar arasında savaştaki namus görevini onurla yaparak

bu gün memleketlerine dönmüş gaziler vardır.

Onlardan şehitlik mertebesine erişenlerin ruhlarına fatihalar armağan

edelim.(Ayakta fatiha okundu)".  (13 Ağustos 1923 Millet Meclisi

Tutanak Dergisi D. II, C. 1, Sayfa 36) Meclis tutanağına yansıdığı

şekliyle Atatürk şehitlerin ruhlarına fatihalar okunmasını isteyince

milletvekilleri"ayakta fatiha okumuştur." Atatürk'ün 1923 Meclis

konuşmasının ve sonrasındaki davranışının arkasında bir şeyler

arayanlar, "canım o strateji!" diyenler, nedense 1937 konuşmasındaki

sözünün arkasındaki gerçekleri, bunun neden, hangi amaçla söylendiğini

hiç araştırmadan, olduğu gibi anlama (yanlış anlama) yoluna

gitmişleridr. Hatta yukarıda anlattığım gibi o sözleri gerçek

zemininden koparıp, başını sonunu kesip (cımbızlayıp) çarpıtmışlardır  


SONUÇ:  
"...Fakat bu prensipleri (CHP ilkeleri), gökten indiği sanılan

kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı,

gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

diyen Atatürk’ün aslında ne demek istediğini özetlersek:

1. Atatürk, bu sözü, CHP ilkelerinin değişebilir, zamana, hayata uygun

ilkeler olduğunu daha iyi vurgulamak için “anlam güçlendirici” olarak

kullanmıştır. Bu onun yöntemlerindendir.

2. Üstelik kutsal kitaplar, hele İslamın kutsal kitabı Kuran gökten

inmemiş, Allah tarafından indirilmiş/ilham edilmiştir. Bu konuda “Zumer

Süresi-1”de “Kuran’ın Allah tarafından indirildiği” ifadesi vardır,

ancak Kuran’ın “gökten indirildiği” ifadesi, daha doğrusu “gök” ifadesi

yoktur. Çünkü zaten İslam göre Allah gökte değildir. “Allah insana şah

damarından daha yakındır, Allah her yerdedir.” Allah’ın gökte olduğu

inancı eski pagan dönemlere (İslam öncesi zamanlara) ait bir kavramdır.

Örneğin, eski Türklerde Tanrı’nın gökte olduğunun düşülmesi ve

“Gök-Tanrı” ifadesinin kullanılması gibi. Yani Atatürk haklıdır, kutsal

kitaplar, hele Kuran “gökten” inmemiştir. Bunu düşünmek Atatürk'ün

dediği gibi "sanmaktır", "sanrıdır".

3.“Kitapların dogmaları” ifadesi de çok doğru bir kullanımdır. Çünkü

“dogma” sözcüğü “değişmeyen kurallar” anlamına gelmektedir. Bilindiği

gibi Kuran da sonsuza kadar değişmeyen, değişmeyecek bir kitaptır.

4. Atatürk, ölümünden yaklaşık bir yıl kadar önce bu kısa cümleye adeta

o büyük DEHASINI saklamış gibidir. Nereden bilebilirdi cahil

bırakılmış, dinle kandırılmış gelecek nesillerin onun bu kısa

cümlesinde saklı dehayı görmek yerine bu cümleyi anlayamayacağını,

hatta çarpıtacağını...

Görüldüğü gibi Atatürk, günümüzün dindar geçinen Atatürk düşmanlarından

çok daha fazla İslam dinine ve o dinin kutsal Kitabı Kuran’a hakimdir.

Atatürk düşmanları Müslüman Türk insanının algıda seçiciliğine, derin

bilinç altına hitap ederek, Atatürk’ün 1937 Meclis konuşmasını

cımbızlayıp, o konuşmada geçen bazı ifadelerini -bütün cehaletleriyle-

çarpıtarak “Atatürk’ün dinsizliğine kanıt” olarak göstermişlerdir. Ama

ne demişler: Yalancının mumum yatsıya kadar yanar. Yatsı vakti

beyler!...

Ah Atatürk’ümüz ah! Nelerle uğraşıyoruz! Bıraktığın eserin anlamının ve

kıymetinin farkında olmayan cahil “din istismarcıları” senin sözlerini

çarpıtıp, sana nasıl iftiralar atıyor!Ah!..  


DOGMA : Değişmeyen ,değişmez .Kutsal kitaplar değişmeyen ilkelere sahiptir

GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN : Kuranda dahil tüm kutsal kitaplar gökten inmemiştir bu şirk olur .Allah ne göktedir nede yerdedir,Allah her yerdedir,Allah size şah damarınızdan daha yakındır.

Sinan MEYDAN - 9 OcAK 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.