ATATÜRK UYARIYOR: İÇ
DÜŞMANLARIMIZ
İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa
Kemal...
Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben
değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için,
büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların
rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri
tatmin içindir.
O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan
Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal
sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal, milletimizin iç düşmanlarını tanıtıyor. Ölümsüz
Mustafa Kemal tamamlıyor, yorumluyor ve güncelliyor.
MİLLİ MÜCADELE’DE KARŞIMIZDA İKİ DÜŞMAN VARDI
Biz Milli Mücadele’de iki sınıf düşmanla karşılaştık. Biri dış düşmanlarımız:
İstilacı-sömürgeci Batı ülkeleri; diğeri iç düşmanlarımız, onlarla işbirliği
yapan fesat güçleri: Padişah, Saray ve Babıâli... Bu ikinciler düşmanla birlik
olup millete karşı harekete geçmişlerdi. Kullandıkları temel hıyanet aracı, ne
yazık ki İslam’dı.
BİRİ EMPERYALİZM, DİĞERİ İÇİMİZDEKİ HAİNLERDİ
İşte, ben ve arkadaşlarım zulme karşı bu iki cephede mücadele ettik: Bir yandan
istilacı Emperyalizm’le, despotizm zulmüyle mücadele ettik; bir yandan da
içerdeki hainlerle, namussuzlarla, karanlıkla ve eğitimsizlikle mücadele ettik,
“Allah ile aldatma” gibi bilgisizlik zulmüyle mücadele ettik.
MİLLETİMİZ, BUNLARIN KÖTÜLÜKLERİNE KARŞI KOYMAYA
ÇALIŞIYORDU
Büyük çoğunluğu rençber ve köylü olan milletimiz, Batı’nın emperyalizm ve
kapitalizm mahkûmiyetinden kendini kurtarabilmek için bunlara karşı birleşmiş
olarak mücadeleye karar verdi ve bu kararını uyguladı. Ülke ve milletimiz her
taraftan emperyalist ve kapitalistlerin hücumlarına maruz bulunmaktaydı. Aynı
şekilde fiilen bunlara iştirak eden İstanbul hükümetinin padişahına atfen ülke
dahilinde çıkarılan karışıklıklardan doğan yerel anlaşmazlıklara da karşı
koymak zorundaydı.
DÜŞMANLIKLARI LOZAN’DAN SONRA DA DEVAM ETTİ
Cumhuriyetimiz Lozan’dan sonra da kendi haline bırakılmadı: Nasıl emperyalizm
ve kullandığı çeşitli isyanlar daha Kurtuluş Savaşı sırasında devrimi
hırpalamaya, başarısını engellemeye çalışmışsa, ondan sonra da birtakım iç
isyanlar, dış gailelerle genç cumhuriyetin temelini sarsmaya gayret ettiler.
AYNI FELAKETLERLE BUGÜN DE KARŞI KARŞIYAYIZ
Yıllarca zayıf ve kararsız hükümetlerin yönetiminde yaşadık. Bu zayıf ve
kararsız hükümetler ki emperyalizmin baskılarına boyun eğerek iç kuvvetlerin
gelişmesini kısıtladılar. Ya emperyalizmin, iktidarların önemli şahsiyetleriyle
içte ve dışta ilişki kurarak, millete telkin edip durduğu açık ve doğru olmayan
umutlar?... Bütün bunlar, tıpkı Millî Mücadele yıllarında olduğu gibi
Türkiye’nin kuşatılmasını ve içerden çökertilmesini amaçlamıyor mu? Benim
saptamalarım o kadar doğru ve yerindedir ki, yalnız o dönemdeki iç isyanları,
siyasal kargaşalıkları, yönetimi zayıf düşüren silahlı eylemleri değil, bugünkü
anarşiyi, tırmanan terörizmi ve yaygınlaşan bölücülük faaliyetlerini de
açıklamaktadır.
Emperyalizm Ve İşbirlikçileri Bugün de Aynı Şekilde Çalışıyor
Benim o zaman, emperyalizmin, ülkeyi çökertmek için başvuracağı çarelere
ilişkin söylediklerim bugün de geçerli: Yeni Türkiye, içinden oyularak
çökertilmek isteniyor, yine siyasal kargaşa çok iyi bir araç olarak
kullanılıyor, yine emperyalizm bu araçtan ve bazı makamların kesin teslimiyet
taraftarlığından istifade ederek çalışıyor.
Sizi Nutuk’ta uyardım, ah o iç bedhahlar, o iç düşmanlar!… Onlar millî birliği
ihlal ve ülkeyi
İÇ DÜŞMANLAR DIŞ DÜŞMANLA
İŞBİRLİĞİ YAPAN HAİNLERDİ
parçalanmaya
götürmek için, düşman emellerine âlet olanlardı. Onlar İngilizlerin satın
aldığı, milleti birbirine düşürmek maksadını güden hainlerdi; halkı aldatmak
için türlü yalanlar söylüyorlardı. Düşman istilasına uğramış vatanımızı
savunanları, din ve milletin şerefi için kan döken kardeşlerimizi arkadan
vurmak ve vurdurmak isteyen alçaklardı.
ONLAR VİCDANSIZ, ÇIKARCI, VATANSIZ, HALK
DÜŞMANLARIDIR
Onlar vicdan yerine düşman parası taşıyan alçak şahıslardır. Onlar birtakım eli
kanlı, muhteris, vatansız adamlardır ki bugün de aranızdadır. Sırf çıkar temini
amacıyla yabancı parmağı ve parasıyla, millî varlık ve bağımsızlık için, ülke
namusu için mücadele eden milletin evlatlarını birbirine kırdırmaya çalışırlar.
Allah’ın laneti düşmana yardım eden bu hainlerin üzerine olsun.
DAVAMIZ BÜYÜKTÜ, HAİNLERE MERHAMET EDEMEZDİK
Dâvâmız çok büyüktü. Bir ölüm kalım savaşına girişmiştik. Batıdan düşman kan
dökerek geliyordu, ocakları söndürerek geliyordu. Vatanın dört yanı ateşten bir
çembere dönmüştü, her taraf alev alev yanıyordu. Vatansız, istiklalsiz kalmak
tehlikesi her gün biraz daha yaklaşıyordu. Ayrıca, bir de içimizdeki
düşmanlarla uğraşmak, ne güçtü, ne kadar acı idi. Biz o vatan hainlerine merhamet
edemezdik. Eğer biz onları yok etmesek, onlar bizi daha feci şekilde yok
edeceklerdi.
İNGİLİZLER ÖNCE PADİŞAHI ELE GEÇİRDİLER
İngilizler esaretleri altında bulundurdukları İslam âlemi üzerindeki
baskılarını muhafaza edebilmek için değerli bir alete, bir araca muhtaçtılar.
Bu ihtiyaçlarını devir devir göstermişlerdir. Onların gözünde bu değerli araç,
hilafet makamına oturtacakları zattı. İşte bu teşebbüs içinde bulunan
İngilizler; Mütareke’nin ardından o aradıkları araç –ki kendi tabirlerince,
kendilerinden işittim: Ün şoz presiyöz, ‘pek değerli cevher’dir- mutlaka bu
cevheri avuç içinde bulundurmak gerektiği kanısındaydılar. Gerçekten de onu
avuçları içinde buldular. İngiliz avucunun içine giren bu şey, Padişah
Vahdettin’di.
BİR GÜCÜ KALMADIĞINI GÖRÜNCE FIRLATIP ATTILAR
İngiliz veya herhangi bir millet, herhangi bir hükümet ancak kuvvet karşısında
konum alır, kudretten ve kuvvetten yoksun olduğu maddeten sabit olmuş olan bir
şahsın, kendi tabirlerince “Petro”luğu kalmamıştır. Artık, kendilerince hiçbir
değeri kalmayınca, Zatı Şahane’yi de bırakıvermişlerdir.
DÜŞMANDAN KURTULUŞ BEKLENİR Mİ?
Oysa ben o padişaha yazmıştım ki Selçuk
Türklerinden beri nerdeyse bin yüz yılı aşan bir zamandır, bağımsızlık,
özgürlük ve din için gaza eden büyük milletiniz, Asya’nın ve İslam’ın
bayraktarı diye dünya çapında şöhreti olan milletiniz; kurtuluşunu, hiç canına
susamış düşmanlarının merhametinden bekler mi?
İSTANBUL HÜKÜMETLERİ DÜŞMANLA BİR OLUP MİLLET
ALEYHİNE ÇALIŞIYORDU
Milletimiz, o büyük vatandan artakalan son parçada, son kaleye çekilmiş, en son
savunmasını yaparken, hükümet adını alan heyetler, düşmanlar hesabına, düşman
safları arasında kendi milletleri aleyhine çalışıyorlardı. Bizans’ın son
günlerinde, Fatih’in teslim çağrısına karşı "Allah’ın bana bir emaneti
olan bu ülkeyi, ancak Allah’a teslim ederim" diyen son Rum kayserinin
tahtına vâris bir hanedandan gelen bugünkü halife ve sultanın hükümeti; esir
olmamak isteyen milleti, kendi eliyle bağlayarak düşmanlara teslim etmeye
çalışıyordu.
DAMAT FERİT VE HÜKÜMETİ BİZİ SIRTIMIZDAN VURDU
Damat Ferit'in kurduğu hükümetler ki, her ne pahasına olursa olsun, İtilâf
Devletlerine karşı kesin itaat fikrini benimsemişti. Ülkenin kendi hukuk ve
egemenliğini devam ettirmek için esirgemediği fedakârlıkları, düşmanlarla
çalışmak suretiyle başarısızlığa uğratmayı özel bir iş edinmişlerdi. Bu fikrin
taraftarları, ülkenin şer ve hıyanete elverişli ne kadar nankör evlâdı varsa,
hepsini tahrik ettiler, donattılar; kendilerini milleti savunmaya adayan
yurtseverler aleyhine kullandılar. İslam dini adına yayımlanan sahte
fetvaların, paşalıkla ödüllendirilen Anzavur’larla bağımsızlık ve savunma fikri
aleyhine yaydıkları mânevî, maddî zehir ve fesat kuvvetleri ile, Anadolu
aylarca çarpışmaya mecbur kaldı. Onlar, düşmanların hesabına cephelerimizi kaç
defa arkadan vurdu.
DÜŞMANDAN MERHAMET DİLENMEZ
Düşmandan merhamet dilenerek sonuç
alınmaz. Oysa İstanbul Hükümeti böyle yapıyordu. Onlara duyurdum ki İtilaf
devletlerine karşı böyle sahte yaranma tavırları göstermekle hakkımızda
merhamet uyandırmayı başaracağınızı ve bu ikiyüzlü hareketlerin, barış
şartlarının değişmesine tesir edeceği zannını besliyorsanız, sizin bu
gafletinize acırız.
MİLLETİMİZ HÜKÜMETE KADERİNİ TESLİM EDEMEZDİ
Türk milleti hiçbir zaman, hiçbir bahane ile, yazgısını ve geleceğini,
düşman elinde oyuncak olmaya mahkûm bir hükümete teslim edemezdi.
BANA EN ÇOK KARŞI ÇIKANLAR BATICILAR OLDU
Cumhuriyet rejimi kurulunca, bana en çok direnenler Osmanlı’nın
batıcıları olmuştur. Bir örnek olarak işte bunlardan ittihatçı Cavit Bey’in
Batı yanlısı görüşü: “Büyük Avrupa devletlerinin yardımı olmaksızın ve bu
yardımı sağlayacak ödünleri vermeksizin, Anadolu’nun ortasında tek başımıza
devlet kurup yaşamamız mümkün değildir.” Ve tarih 1945’ler… CHP Hükümeti
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin de aynı kafada:
“Türkiye, kaderini ancak Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlarsa, esenliğe
kavuşabilir.”
İRTİCAYI VE İHANETİNİ ŞİDDETLE MAHKÛM ETTİM
Ben irticaya da, hurafeye de karşı oldum; ancak aynı kefeye koymadım bunları.
İrticayı en ağır biçimde mahkûm ettim, özellikle hıyanet karakteri yüzünden.
Bize göre hıyanet “ülkeyi, bir biçimde, emperyalist sömürgecilerin denetim veya
esareti altına sokmaya çalışmaktı.”
İSKİLİPLİ ATIF BİR ÖRNEKTİR
Bunlara bir örnek İskilipli Atıf
Hoca’dır. O, Müdafaai Hukuk mücadelesine ihanet etmişti. Suçu Türkiye
Cumhuriyeti’nin Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya kısmen tağyir etmekti.
Asılma sebebi buydu, şapka risalesi değildi.
İSKİLİPLİ ATIF DÜŞMAN
SAFINDA YER ALMIŞTI
Atıf Hoca Millî Mücadele’de Batı
Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusuna karşı çıkılmaması için çaba gösterdi;
mahkemece belgelenmiştir bu. Başında bulunduğu
Tealii İslam Cemiyeti’nin imkânlarını kullanarak İngiliz ve Yunan işgallerine
direnilmemesi için çalışmış, bu yolda hazırlattığı beyannameleri Türk köylerine
dağıtmıştır. Millî Mücadele’ye değil ihanet, en küçük bir yamukluk bile
bizim affedeceğimiz şey değildi.
DÜŞMAN BAŞARIYI İÇ DÜŞMANLARIN NİFAK ÇIKARMASINDAN
BEKLER
Milletin bağımsızlığını kurtarmak gayesinden ibaret olan millî azmi ihlal için,
düşmanlarımızın en önce girişmek istedikleri çare, iç nifak idi. Çünkü en çok
başarıyı milletimizin, hayati çıkarlarını idrak edemeyerek münafıklara
kapılmalarından bekliyorlardı. Biz de ulusal bağımsızlığı temin için, özellikle
içerdeki nifak sokucu girişimlere karşı kesin karar ve önlemler aldık. Anzavur,
Gâvur İmam gibiler milletimizi birbirine kırdırmaya araç olan fesat
başlarındandı.
DÜŞMAN ÜLKEYİ İÇERDEN ÇÖKERTMEYE ÇALIŞIR
Yurttaşlarım, unutmayın!
Direncinizi kıracak bir araç, düşmanın Türkiye’yi içerden oyarak çökertmesidir.
Düşman, ülkede mevcut siyasi nifaklardan ve yüksek makamların teslimiyetçilik
eğiliminden istifade ederek çalışır her zaman.
KAYNAKLAR
-Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 6-11, Kaynak Yayınları.
-Attila İlhan, Hangi Atatürk, Bilgi Yayınevi, Ank., 1981.
-Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşı’na Bir Bakış, Yeni
Boyut Yayınları, İst., 2012.