24 Eylül 2014 Çarşamba

EZİDİLER YADA YEZİDİLER KİMDİR? ŞEYTANA MI TAPIYORLAR?









EZİDİLER KİMDİR?ŞEYTANA MI TAPIYORLAR?

 Ezidilik, Ortadoğu’nun kadim dini geleneklerinden birisidir. Anavatanı Kürdistan coğrafyasıdır.
 Günümüzde, Irak Federal Kürdistan Bölgesi, Türkiye, Suriye, Ermenistan, Gürcistan, çeşitli Avrupa ülkeleri ve Rusya federasyonu sınırları içinde yaşıyorlar. Eskiye nazaran nüfusları çok azalmış. Ezidi kaynaklarına göre, şu anda bütün dünyada, Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nde 400-450 bin, Suriye’de 15-20 bin, Türkiye’de binlerle ifade edilecek küçük bir nüfus, Rusya Federasyonu’nda 150-180 bin, Avrupa’da 60-75 bin olmak üzere toplam 750 bin Ezidi yaşamaktadır.
Avrupa’daki nüfusun büyük çoğunluğu Türkiye’den gidenlerdir, dolayısıyla buradaki Ezidilerin hemen tümü Türkiyelidir. Dünyadaki toplam Ezidi nüfusun yarısından fazlası Irak Kürdistanı’ndadır. Musul’a bağlı Ninova ve Duhok’a bağlı Şengal bölgeleri barındırıyor bu nüfusu. Ezidiler Kürt’tür. Hemen hemen tümü Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinin Botan şivesini kullanıyor. Bunun yanında Ninova’da bulunanların bir kısmı şu anda Arapça da konuşuyor.
Ezidi inanç sisteminin kurucusu ve peygamberi olarak kabul edilen ŞEYH ADİ BİN MUSAFİR
 aslen Hakkârili olup Lübnan’a göçmüş bir ailenin çocuğudur.
1072 yılında Baalbek’te doğmuştur.
Musul’un kuzeyinde yer alan Laleş Vadisi’ndeki eski bir manastırı bir dergâha çevirdi, bu dergâhta birçok mürit yetiştirdi, kimin yazdığı hâlâ kesinlik kazanmamış, dünyanın en kısa kutsal kitabı olarak kabul edilen ve tamamı Kürtçe olan Mishefa Reş’i (Kara Kitap) kutsal kitap belledi ve 1162 yılında vefat etti. Şeyh vefat ettikten sonra Laleş’teki tapınakta gömüldü, bu tarihten itibaren Laleş tapınağı, Musul, Hakkâri, Botan Çayı, Cizre, Nusaybin, Mardin, Van, Kafkaslar ve Urmiye’de bulunan Kürt aşiretleri içinde yaygınlaşmış olan Ezidi inancına sahip herkes için bir hac mekânına dönüştü.


KUTSAL VADİNİN GİZEMİ
HER yıl 6-13 Ekim günleri arasında Laleş’te büyük Ezidi buluşması yaşanır.
Bunun adı “Cema (Toplanma) Bayramı”dır. Şeyh Adi’nin türbesine yapılan hac ziyareti, onlar için hem dini, hem de milli bir vazifedir. Bu tören sırasında, şeyhin sandukasına yüz sürüp üç kez tavaf eden her Ezidi hacı olmuş sayılır. Şeyhin türbesine, Sırat Köprüsü denilen bir köprüden geçerek ulaşılır.
Türbenin içinde bir pınar var. Pınarın adı “Akpınar”dır (Kahniya Sipî). Bu pınarın suyuna zemzem suyu adı verilir. Çocuklarını bu pınarın suyuyla vaftiz ederler. Hac vazifesi, bir tören şeklinde yerine getirilir. Vadi boydan boya, kocaman dut ağaçlarıyla çevrilidir ve her dut ağacına bir büyük dini şahsiyetin adı verilmiştir. Bu ağaçlar teker teker ziyaret edilir. Vadide bulunan ağaçların tek dalını bile kesmek, günahların en büyüğüdür. Kutsal vadinin hiçbir yerinde ayakkabı ile dolaşılmaz. Burada zinhar cinsel ilişki kurulmaz. İçki içilip sarhoş dolaşılmaz. Kem gözle kimseye bakılmaz. Ziyaret boyunca her türlü kötülükten arınır insan, pür iyilikle dolar.
Ezidiler, tarih boyunca aldıkları yaraların acısını dindirmek istercesine seher vakti, güneşin ilk ışıkları vadiye vurur vurmaz, yüzlerini güneşe çevirip dua etmeye başlarlar. Sonra Şeyh Adi’nin türbesinin kapısında sıraya geçerler. Türbenin kapısında dizilmiş olan din adamları şeyh, pir, kaval (qewal) ve fakirlerin (feqîr) ellerini öpüp durmadan kavilleri okurlar. Kaval ve fakirlerin çaldıkları bendirler ve okudukları kaviller eşliğinde dans ederler. Güneş batarken de, tekrar hep birlikte yüzlerini güneşe çevirip içlerinden geçenleri kavil ve dualarla güneşe anlatırlar. 

SABAH VE AKŞAM GÜNDE 2 KEZ KILINIR NAMAZ. Sabah namazında, güneş belirli bir sarılığa ulaştıktan sonra, güneşe karşı durup 3 defa eğilmek (rükua varmak) suretiyle kaviller okunur. Akşam güneş batmaya yüz tuttuğunda da aynı hareket tekrarlanır.
Ezidilik hiçbir dinin, felsefenin kolu ya da devamı değildir. İçinde Mezopotamya’da bulunan bütün dinlerden, felsefelerden, inançlardan birer parça barındırır.
Hıristiyanlıktan vaftiz ve İsa’nın yeniden doğacağı inancını,
Zerdüştlük’ten düalizm ve ateşin kutsallığını,
 İslamiyet  sünnilik kolundan ’ hac, oruç, namaz, sünnet ve kurbanı, Alevilik’ten ahret kardeşliğini (birayê axretê), Şamanizm’den dans ve zikir törenlerini aldığını söylerler konunun uzmanları.
EZİDİİ KELİMESI NEREDEN GELİYOR?
Son IŞİD saldırısına kadar Türkiye’deki yazılı ve görsel basında isimleri hep “Yezidi” olarak geçti. Kürtçe kavramların doğru yazılmasına özen göstermeyen basın, ne olduysa son günlerde dil değiştirerek isimlerini gerçek biçimiyle “Ezıdi” olarak yazmaya başladı. Aslında isimleri konusunda, Batılı misyonerler tarafından keşfedildikleri günden bugüne bu karışıklık hep sürdü. Kimin onlara ne dediği önemli değil, önemli olan onların kendilerine ne dediği...
Kürtçe bilen hiçbir Kürt’ün ağzından, onları tanımlarken “Yezıdi” kelimesi çıkmaz. Onlar ve Müslüman Kürtler onlara “Êzıdi” veya “Ezıdi” diyor. “Ezıd” kök isimdir, “i” eki aitlik bildirir Kürtçe’de. Yani “Ezıdi” derken, “Ezıd’e ait olan, Ezıd kavmine, dinine mensup” demek istiyoruz. Kelimenin kökeni hakkında birçok fikir ortaya atılmış. İran’ın “Yezd” şehrinden geldikleri için bu isim aldıklarını söyleyenlerden, Farsça’daki “Tanrı” anlamına gelen “Yezdan”a, Kürtçe’deki “beni yaratan” anlamındaki “Ezda” kelimesinden, Farsça’daki “Îzed” kelimesine kadar bir yığın değişik fikir bugüne kadar hep tartışıldı. Ama günümüz Ezıdi aydınların en çok rağbet ettikleri isim “Ezıdi” kelimesi. Bu aydınlardan Xelil Cındi Reşo’ya göre bu kelime ilk defa “temiz ruhlar”, “dosdoğru yolda yürüyenler” anlamına gelen “E-zı-di” şeklinde Sümer yazıtlarında kullanılmış.
Gazetemiz yazarlarından Murat Bardakçı ise Yezıdi kelimesinin Kerbela’da Hazreti Hüseyin’i şehit eden Muaviye’nin oğlu Yezid ile hiçbir alakası olmadığını, buradaki Yezid’in kökeninin Farsça’da “Allah’a ibadet eden” anlamına gelen “Îzed” kelimesinden geldiğini, “Îzed” veya “Îzid”in İran’ın eski dini olan Zerdüştlük’te iyilik tanrısı olduğunu, bu tanrının bir başka adının “Hürmüz” olduğunu ve kötülük tanrısı “Ehriman”la mücadele halinde olduğunu, kelimenin Farça’dan Kürtçe’ye “Ezid” şeklinde geçtiğini” söyler ki, bu yorum günümüz Ezıdi aydınlarının da yorumuna çok yakındır. Ben de aynı fikirdeyim.
ŞEYTANA TAPMAZ  ONU YOK SAYARLAR
Ezidi inanışında Tanrı, dünyanın koruyucusu değil sadece yaratıcısıdır. O faal değildir ve dünya ile ilgilenmez. O yüzden dünya iktidarını 7 meleğe devretmiştir. Her bin yılda bir melekler insan kılığına girip yeryüzüne iner, yeni bir kanun getirir, giderlerken de geride bir çocuk bırakırlar. İşte o çocuk bir şeyhtir. Tanrı adına yeryüzü nizamını sürdüren bu meleklerin başında Azazil, bir diğer adıyla “Tavus Meleği” (melekê tawûs) vardır. Tavus Meleği, meleklerin en güçlüsü, en iyisidir. Tanrı adına düzeni yürüten yani Tanrı’nın ikinci kişiliğidir. Ezidi inanışına göre, Tanrı Adem’i yarattıktan sonra, bütün meleklerine Adem’e secde etmesini emreder.
Ancak Tavus Meleği, Tanrı’dan başkasına secde etmeyeceğini, çünkü kendisinin ateşten, Adem’in topraktan yaratıldığını söyleyerek secde etmeyi reddeder. Bunun üzerine Tanrı, onu cennetinden kovar, o da 7 bin sene ağlayıp gözyaşı döker, öyle ki döktüğü gözyaşlarıyla cehennemin ateşini söndürür. Tanrı ödül olarak, onu tekrar cennetine kabul eder.
Bu inanıştan, Ezidiler şöyle bir sonuç çıkarmışlar. Tavus Meleği, Tanrı’nın buyruğuna karşı gelerek “kötü” bir şey yaptı. Yaptığı “kötülükle” Tanrı bile baş edemediğine göre, kötülüğü “uyandırmamak” lâzım. Onun için en iyisi, Tanrı’yı bile dize getirebilen kötülük timsalini yok saymaktır. İnsanın karşılaştığı her şey Tanrı’nın isteğine göre olur ve iyidir. Bir şeyi kötü diye nitelendirmek, insanın bakış açısına bağlıdır. Kötülük ve cehennemin olmaması, kendisiyle birlikte cehennemin kapılarını açan varlığı da yok sayar.
Ezidiler, şeytana tapınmayı değil, onun varlığını yadsımayı temel alıyorlar. Tanrıdan sonra en büyük varlık olan Azazil, yani Tavus Meleği, Ezidilerin çevresinde yaşayan Sünni çoğunluk ve Hıristiyan azınlık tarafından kötülüğün simgesi “Şeytan” olarak görüldüğünden, Ezidiler bu yüzden “şeytan” kelimesini hakaret olarak algılamış, bu kelimeyi hayatlarından çekip almışlar. Bundan dolayı “şeytan” kelimesini kullanmaz, bu kelimeyi çağrıştıracak “şat”, “kaytan”, “na’let”, “şin” vb. kelimelerin kullanılmasını yasaklamışlar.
MARUL YASAK, KURU FASULYE HARAM
Ezidi inanışına göre, insan ölür ancak ruhu ölmez, ruh başka gövdelere geçerek varlığını sürdürür. Güneş, ay ve yıldızlar ışık kaynaklarıdır, onun için hepsi kutsaldır. Ateş, nur saçan bir kaynak olduğu için kutsanır ve ona asla tükürülmez. Kutsal kitapları olan “Kara Kitap”ta (Mishefa Reş) bazı yasaklar şöyle sıralanır: “Peygamberin adını çağrıştırdığı için marul yemek yasaktır. Kuru fasulye haramdır. Koyu mavi boya kullanmak, mavi elbise giymek yasaktır. Onu karnında sakladığı için Yunus Peygamber’e saygısızlık olmasın diye, balık yenmez.
Peygamberlerinden birinin sürüsü olduğu için ceylanların etini yemek haramdır. Tavus kuşuna saygısızlık etmemek için ona benzeyen horozun eti de yenmez. Güneş kutsaldır, ışık saçar, ısıtır, hayat verir. Yılan güneş ışığını çok sevdiği için yılan kutsal bir hayvandır, kesinlikle öldürülmez. Beyaz renk kutsaldır; beyaz, saflığın, temizliğin sembolüdür. Onun için Ezidiler, beyaz kıyafetler giymeye özen gösterir. Saç ve bıyık uzatmak, uzatılan saçları örgü yapmak gelenektir. Ezidiler için farz olan dini vecibeler şahadet, namaz (ibadet), oruç, zekât ve haçtır.
Onlara göre Tanrı’nın birçok ismi vardır. Bunlardan en çok kullanılanı ve en güzeli “Xuda” (Hüda) dır. Şahadet, Tanrı’nın sonsuz kudret sahibi olduğunu gösterir. Şeyh Adi ile mürşitleri Sultan Ezit ise Tanrı’nın meleği, yerin nuru ve insanlığın sevincidir. Tavus Meleği, Tanrı’nın meleği ve elçisidir. Ezidiler , kendilerini büyük bir aile olarak görüyorlar. Bu aile kendi arasında “Binemal” veya “Babik” diye ayrılır. Ezidiler birbirini aşiret, kabile, mal ve ocaklar üzerinden tanımaktadırlar.


KATI BİR HİYERARŞİ
SINIFLI bir toplumdur Ezidi toplumu. Katı bir hiyerarşi vardır. Temelini dinden almaktadır. Kan bağına dayanır. Sınıflar arası geçiş mümkün değildir. Toplumu tepeden aşağıya şeyhler, pirler ve müritler oluşturur. Şeyhler ve pirler toplumu yönetir, müritler ise onlara bağlıdır. Bu müritlere göre, Doğu’nun diğer ucunda veya Batı’nın diğer ucunda olsun, müridin yatağında kaç kez döndüğünü bilmeyen bir şeyh, şeyh değildir, bağlılık o derecedir.
Toplum yapısını inceleyen antropologlar ve sosyologlar, tarih boyunca uğradıkları onca kıyıma, gördükleri onca zulme rağmen, toplumun varlığını hâlâ sürdürüyor olmasını, çok sıkı bir şekilde oluşmuş olan bu örgütlenme yapısına bağlarlar. 

Her mürit, muhakkak bir şeyh, bir pir, bir usta, bir mürebbi ve bir “ahiret kardeşi”ne (birayê axretê) sahip olmak zorundadır. Şeyhler, kendi aralarında Adaniler, Şemsaniler ve Kataniler diye üç bölüme ayrılıyorlar. Bu üç şeyh kastı kendi aralarında evlenemezler ancak her şeyh ailesi kendi kastı içinde evlenebilir.
Örneğin bir Adani şeyhi, ancak Adani bir aileden birisiyle evlenebilir. Pirlere gelince... “Pir” kelimesi Arapça’daki şeyh kelimesinin Kürtçe’deki karşılığıdır. Şeyh aileleri, Şeyh Adi’nin ailesinden gelirler ve bu aileler kendi aralarında evlenebiliyorlar. Bu iki kastın dışında kalan Ezidilerin tümü mürittir. Müritler ancak kendi aralarında evlenebiliyorlar. Hemen hemen hepsi aşiret ve kabileler şeklinde örgütlenmişler. Ezidi toplumu yılın büyük çoğunluğunu bayram, özel günler ve özel ziyaretlerle geçirir.
Êzid, Bêlinda, Hıdır İlyas bayramlarının yanında en büyük bayramları yılbaşıdır. Bu bayram Melekzan, Melek Tavus ve Kızıl Çarşamba (Çarşemba Sor) olarak da bilinir. Doğu takvimine göre nisan ayının ilk çarşambasına rastlar. Bu ay boyunca düğün yapılmaz. Yılbaşı gecesi, Babaşeyh ve meclisinde sema icra edilir. Kutsal Laleş’in her tarafında kandiller yakılır. Ezidilerin ibadet için Müslümanların camisine, Hıristiyanların kilisesine, Musevilerin havrasına benzer özel bir mabedi yoktur. Bir Ezidi için evliyaların mezarı, dağlar, pınar başları, görkemli ağaçların altı gibi kutsallık kazanmış mekânlar, yüzünü güneşe dönüp ibadete durması için mükemmel birer mekândır.
Yaşadıkları yerlerde ziyaret edilebilecek böylesi bir mekân mutlaka vardır, bu mekanlarda tertiplenen şenlik ve festivaller onlar için ibadettir. Yılbaşının bitiminden haziranın sonuna kadar bu mekânlar kafileler halinde ziyaret edilir. Bu ziyaretlere “tavaf” denir.


SANATÇILARDAN EZİDİLERE DESTEK
MELTEM Cumbul, Şevval Sam, Engin Günaydın, Bennu Yıldırımlar ve Tülin Özen’in de aralarında bulunduğu 35 sanatçı, IŞİD’in yaptığı katliamın ardından Şengal’e göç etmek zorunda kalan Ezidi halkına destek için kameraların karşısına geçti. “Şengal’e Ses Ver” sloganıyla hazırlanan ve Zeynel Doğan’ın çektiği kamu spotunda, ünlüler şu mesajları verdi: “On binlerce Ezidi göç yollarında. Şengal’e bir ses ver. Ezidi felsefesinde düşmanlık ve kin yoktur. Ezidilerin tanrısı Azda, intikam peşinde koşan bir tanrı değil. Ezidi halkının bize ihtiyacı var. Sakladığın değil, paylaştığın senindir. Katliamdan sonra bir Ezidi şeyhi şöyle der: Güneşi öldüremezsiniz. On binlerce Ezidi göç yollarında, Şengal’e bir ses ver.”
MUHSİN KIZILKAYA / HT GAZETE

19 Eylül 2014 Cuma

19 EYLÜL GAZİLER GÜNÜ

Ülke savunması için göğüslerini siper eden gazilerimize sahip çıkalım ,bu gün rahat yaşıyorsak şehit ve gazilerimiz sayesindedir .
Bizlere özgürlüğü tattıran şehit ve gazilerimize minnet borcumuz var  ne  yapsak onların hakkını ödeyemeyiz.


Gaziler Günü

13 Eylül 1921′ de  kazanılan Sakarya Zaferi’nin hemen ardından, 14/15 Eylül gecesi, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ile  Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Edirne ve Kozan Milletvekilleri sıfatıyla  Büyük Millet Meclisi Reisliği’ne cepheden telgrafla şu önergeyi gönderdi:
“Bizzat muharebe meydanındaki tedbiriyle  
muzafferiyetin amil ve müessiri olmuş            Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine  müşirlik rütbesi ile gazilik ünvanı tevcihini teklif ve istirham ederiz. Büyük Millet Meclisi’nin bu teveccühünün milletimiz tarafından doğrudan doğruya  bütün orduya müteveccih bir eser-i takdir ve taltif olacağı kanaaatinde bulunduğumuzu arz eyleriz.”
Sakarya Meydan Muhaberesi’nin kazanılmasından sonra, 19 Eylül 1921 tarihinde, TBMM’since Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK’e, “MAREŞAL” rütbesi ile “GAZİ” ünvanı verilmiştir.
19 Eylül, “GAZİLER GÜNÜ” olarak kutlanmaktadır. Gaziler gününde yapılacak törenler, Başbakanlığın 24 Ağustos 2004 tarih ve 25209 sayılı resmi gazetede yayınlanan yönetmeliği esaslarına göre düzenlenir.
YÖNETMELİK
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Hukuki Dayanak
Amaç:
Madde-1 Bu Yönetmeliğin amacı; 18 Mart Şehitler Günü ile 19 Eylül Gaziler Günü’nün anlam ve önemine uygun olarak bütün kamu kurum ve kuruluşlarının öncülüğünde, halkımızın ve sivil kuruluşların iştiraki ile coşku içinde anılmasını sağlamak amacıyla düzenlenecek törenlere ait esas ve usulleri belirlemektir.
Kapsam:
Madde-2 Bu Yönetmelik; Şehitler ve Gaziler Günü’nde yapılacak anma törenlerinin düzenlenmesinde görev alacak mahalli mülki idare amiri, garnizon komutanı, belediye başkanı ile onların sorumluluk alanlarındaki görevlileri kapsar.
Hukuki Dayanak:
Madde -3 Bu Yönetmelik; 27/06/2002 tarihli ve 4768 sayılı 18 Mart Gününün Şehitler
Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
İKİNCİ BÖLÜM
Anma Komitelerinin Kuruluşu , Görev ve Yetkileri
Anma Komiteleri:
Madde 4- İl ve ilçelerde, bu yönetmelik kapsamına giren törenler için oluşturulacak anma komiteleri; illerde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı, ilçelerde ise kaymakam başkanlığında; garnizon komutanlığı, belediye başkanlığı, jandarma ve emniyet teşkilatı ile milli eğitim müdürlüğü temsilcilerinden oluşur. Komiteler, törenlerden en geç bir ay önce çalışmalarına başlar.
Anma komitelerine; törenlerin düzenlenme ve yürütülmesine katkısı olabilecek bakanlık ve kuruluş temsilcileri ile 16/06/1983 tarihli ve 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri hakkında kanunla kurulan “Türkiye Muharip Gaziler Derneği” ve “Türkiye Harp Malulü Şehit Dul ve Yetimleri Derneği” temsilcileri de dahil edilir. 18 Mart Şehitleri Anma Günü ile ilgili anma törenlerine, “ Emniyet Teşkilatı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneği” temsilcileri de katılabilir.
Kamu kurum ve kuruluş mensuplarının, anma komitesi toplantılarına katılması zorunludur.
Anma Komitelerinin Görev, Yetki ve Çalışma Usulleri:
Madde 5- Anma komiteleri, mahalli mülki idare amirin çağrısı üzerine toplanır. Komiteler bu Yönetmelik esasları dahilinde;
a.       Anma günlerinin özelliğine ve mahallin durumuna göre törenlerin başlayış ve bitiş saatlerini belirler.
b.      Tören programını hazırlar.
c.       Törenlerin amaca uygun ve istismara yol açmayacak biçimde yürütülebilmesi için gerekli önlemleri alır.
d.      Yapılacak çalışmaların zaman planlamasını yapar, gereken araç ve gereçleri sağlar.
e.       Anma törenlerine katkısı bulunabilecek diğer kurum ve kuruluşlar ile kişilere verilebilecek görevleri tespit eder.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Törenlerde Uygulanacak Genel Esaslar
Gaziler Günü:
Madde 7- Gaziler Günü ile ilgili törenler; Ankara’da Anıtkabir ile Ulus’taki Atatürk Anıtı’nda; diğer il ve ilçelerde ise Atatürk Anıtları veya Büstlerinin olduğu yerlerde yapılır.
19 Eylül Gaziler Günü törenleri aşağıda belirtildiği şekilde icra edilir.
a.       Ankara’da Anıtkabir ve Ulus Atatürk Anıtı’nda, diğer il ve ilçelerde Atatürk Anıtlarına çelenk koyma töreni, İstiklal Marşı eşliğinde göndere bayrak çekilmesi ve saygı duruşu yapılır.
b.      Anma komitesince görevlendirilecek bir kişi tarafından, günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapılması sağlanır. Konuşma metni, törenden en az üç gün önce anma komitesi başkanına verilir ve anma komitesince uygun görülmesi halinde, konuşma yapılır ve konuşma metninin bir sureti dosyada saklanır.
c.       Anma komitelerince tespit edilecek yerlerde, gaziler tarafından çeşitli etkinliklerin düzenlenmesine gerekli destek sağlanır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Çelenklerin Konulması:
Madde 8- Çelenkler, 4/9/1973 tarihli ve 7/7058 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan “Resmi Bayramlar ve Anma Günlerinde Anıtlara Konulacak Çelenklerin Hazırlanması ve Sunulması Hakkında Yönetmelik” esaslarına göre hazırlanır ve sunulur.
Çelenklerin anıta sunulması anında, ortada mahalli mülki idare amiri, sağda garnizon komutanı veya temsilcisi, solda belediye başkanı bulunur. Şehitler Günü’nde, Türkiye Harp Malulü , Şehit Dul ve Yetimleri Derneği temsilcisi; Gaziler Günü’n de ise, Türkiye Muharip Gaziler Derneği temsilcisi de belediye başkanının solunda yer alır.
Bayrağın Göndere Çekilişi:
Madde 9- Bayrak, bando eşliğinde törene katılanlar ve halk tarafından söylenen İstiklal Marşı ile göndere çekilir. Bando yoksa, ses yayın vasıtası ile teypten İstiklal Marşı yayını yapılır.
Anma Törenleri Süresince Yapılacak Çeşitli Düzenlemeler:
Madde 10-Gaziler Günü anma töreni süresince, bando konserleri verilir. Anma komitesi, mevcut imkanları göz önünde bulundurarak, Şehitler ve Gaziler Gününün anlam ve önemine uygun faaliyetleri (Televizyon ve radyo programları, resim ve şiir yarışmaları, broşür, bülten, kitapçık vb. ) ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile koordineli olarak icra eder.
Resmi ve Özel Binalarda Düzenleme:
Madde 11- Anma günlerinin başlangıç ve bitiş saatleri arasında; resmi daire, özel kuruluşlar, müesseseler ve askeri birlik, kurum ve karargahlar Türk Bayrağı ve Atatürk Posterleri ile donatılır.
Alt Komiteler
Madde 12- Anma komiteleri; anma günlerinin özelliklerine göre programların hazırlanmasında alt komiteler oluşturabilir. Alt komitelerde; şehitlerin annesi, babası, eşi, çocukları ile kardeşleri ve gaziler ile vatandaşlara da görev verilebilir.

15 Eylül 2014 Pazartesi

OSMANLI’DA SES GETİREN İNFAZLAR



OSMANLI’DA SES GETİREN İNFAZLAR
Kimilerine göre tek çıkar yoldu,
kimilerine göre vahşet.
 Kimileri 'taht sevdası' diyor,
kimileri 'Her şey Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı için yapıldı' görüşünü savunuyor.

Tahttan indirilenler, boğdurulanlar, idam edilenler, parçalanarak öldürülenler...

İşte Osmanlı'da ses getiren en önemli infazlar.
Ertuğrul Gazi ölür ölmez iktidar kavgası başladı ve
Osman Bey (Kara Osman) Beylik iddiasında olan amcası DÜNDAR BEY'İ ÖLDÜRTEREK BEYLİĞİ ALDI. Kara Osman (Saltanatı: 1299-1326) olarak da bilinen OSMAN BEY ECELİ İLE VEFAT ettiğinde yerine Orhan Gazi (Orhan Bey) (Saltanatı: 1326-1359) geçti ve eline kan BULAŞMAYAN ORHAN GAZİ 1362?DE ECELİ İLE ÖLDÜ.

Orhan Gazi'den sonra sahneye çıkan I. MURAT diğer adıyla Hüdavendigâr Murat (Gazi Hünkâr) (Saltanatı: 1362-1389) padişah olarak biat alınca ilk işi iki kardeşi İbrahim ile Halil'i boğdurtmak oldu. Bilahare Bizanslılarla birlik olarak kendisine karşı gelen oğlu Savcı Bey'in üzerine gitti ve yaptıklarını affetmeyerek gözlerine mil çektirip kör ettirdikten sonra öldürterek ortadan kaldırttı. I. Murat savaş meydanında şehit olur olmaz, hemen orada yani savaş alanında oğlu Yıldırım Beyazıt'a biat edilerek Padişahlığı ilân edildi.

Yıldırım Beyazıt (1389-1403) Padişah olmasının heyecanını üzerinden atmadan, yani biat töreni biter bitmez düşmanla savaşmakta olan kardeşi Yakup Çelebi'yi yanına çağırtarak çadırında boğdurttu. Sonra da kendisine karşı gelen Karamanoğlu Alâaddin Bey'i katlettirdi. Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşında Timurlenk'e yenildi (1402). Bu yenilgi sonu oldu. Savaşta yenilerek tahttan indirilen ilk Osmanlı Padişahı oldu.

Yıldırım Beyazıt'ın Ankara yenilgisinden sonra zehir içerek ölmesi Osmanlı devletinde karışıklık yarattı ve kardeş kavgaları nedeni ile tam on yıl padişahsız kaldı devlet. Nihayet kardeşlerini alt eden Çelebi Mehmet (I. Mehmet) (Saltanatı: 1413-1421) 25 yaşında Padişah oldu. Kardeşler arasındaki mücadeleden galip çıkan Çelebi Mehmet, kardeşi İsa Çelebi'yi (1405) hamamda yakalatıp boğdurttu. Durmadı, devam etti ve kardeşi Musa Çelebi'yi kullanarak diğer kardeşi Emir Süleyman'ı boğdurttu.

Sonra da kardeşlerine karşı kullandığı diğer kardeşi Musa Çelebi'yi boğdurtarak ortadan kaldırdı (1413). Bir diğer kardeşi Mustafa ise uzun süre ortalarda görülmedi. Sonradan Düzmece Mustafa adı ile ortaya çıktı. Mustafa, Timur tarafından Semerkant'a götürülmüştü, Timur ölünce serbest bırakıldı. Bizans İmparatoru Manuel'in yardımı ile Limni Adasına kaçan Mustafa yurda döndüğünde ise ağabeyi Çelebi Mehmet tarafından Bizanslılara esir verildi. (Bazı tarihçiler Düzmece Mustafa'nın Çelebi Mustafa olmadığını iddia eder).

Çelebi Mehmet, kardeşi İsa Çelebi'yi Padişah olması için destekleyen ve onun için çalışan Demirtaş Paşa'yı da unutmadı ve kafasını kestirerek ortadan kaldırttı. Çelebi Mehmet parçalanmakta, dağılmakta ve bölünmekte olan İmparatorluğu bir arada tutabilmek için kardeşlerini harcadı. Padişah, Mehmet Çelebi'nin (I. Mehmet) ölümü eceli ile oldu.
Padişah olarak tahta çıkan II. Murat (Birinci saltanatı: 1421-1444; İkinci saltanatı: 1446-1451)) biat alır almaz mesaiye başladı ve ilk önce küçük kardeşi Mustafa'yı incir ağacına astırmak suretiyle boğdurttu (1423). Diğer kardeşlerini öldürtmediyse de gözlerine mil çektirerek kör etti, sonra da Bursa'da oturmalarına izin verdi.

II. Murat sadece kardeşlerini cezalandırmakla kalmamış, kendisine karşı geldiği için amcası Mustafa Çelebi'yi de ok kirişi ile boğdurtmuştur (Bazı kaynaklar Mustafa Çelebi'nin Edirne kalesi burcunda asıldığını yazar). II. Murat, aynı zamanda İvaz Paşa'nın da gözlerini mil çektirip kör ettirdi. II. Murat da eceli ile öldü. Osmanlılarda ilk defa kendi isteği ile tahtından çekilen Osmanlı padişahıdır.

II. Murat'ın ölümü ile II. Mehmet yani Fatih Sultan Mehmet (Birinci saltanatı: 1444-1451; İkinci saltanatı: 1451-1481) padişah oldu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethederek Bizans İmparatorluğu'nu ortadan kaldırdı ve yeni bir çağı başlattı. Çağ açmakla kalmadı Fatih Kanunnamesi ile de kardeş katletmeyi yasalaştırarak yeni ve can yakıcı, hüzün verici bir dönemi de başlatmış oldu.

İşte bu yasa gereği hemen işe başlayan Fatih Sultan Mehmet, gelecek günlerde tehlike olur düşüncesi ile kundaktaki kardeşi Ahmet'i boğdurarak ortadan kaldırdı (Bazı yazarlar Şehzade Ahmet'in 6 aylık kundakta bir bebek, bazıları da iki yaşında olduğunu yazar). Elbette ki Şehzade Ahmet ilk değildi. İlk olanı, Bizanslılarla birlikte hareket eden Şehzade Orhan'ı yine Bizanslılarla anlaşarak idam ettirmesiydi.

Fatih Sultan Mehmet döneminde sadrazamların öldürülmesi yolu da açıldı. Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü ve temkinli Sadrazamlarından birincisi olan Çandarlı Halil Paşa'yı, bazı paşaların telkini ile satırla başını kestirmek suretiyle öldürttü.
Çandarlı Halil Paşa'nın öldürülmesinden sonra Osmanlı İmparatorluğunda devşirmelere Sadrazam olma yolu açıldı. Devşirmeler iş başına geldiler, paşa, vezir, veziri azam ve sadrazam olarak devleti yönetmeye başladılar. Yeni sadrazam Hırvat devşirmesi Rum Mehmet Paşa oldu.

Yeni sadrazamın görev alması öldürmeleri önlemedi. Fatih Sultan Mehmet, Mahmut Paşa'nın kellesini vurdurdu, sonra da sadrazam Rum Mehmet Paşa'yı, Süleyman Paşa'yı ve Nasuh Paşa'yı idam ettirdi. Bu arada bir de mimar darbe yedi Fatih sultan Mehmet'ten. Padişah adına yaptırttığı Fatih Camiini görünce dehşete kapıldı ve camiin mimarı Sinaüddin Yusuf Bin Abdullah'ın (Atik Sinan) Cami Ayasofya'dan daha alçak olduğu için, ellerini kestirerek cezalandırdı. Fatih Sultan Mehmet eceli ile ömrünü tamamladı (Bazı kaynaklar zehirlenerek öldürüldüğünü yazar).

Osmanlı İmparatorluğunun sekizinci Padişahı olan Sultan II. Beyazıt (1481-1512) kardeşi Cem Sultan'ın ortadan kaldırılması için hayli uğraş verdi. Talihsiz Cem Sultan, Avrupalıların elinde Osmanlılara karşı yıllarca kullanıldı. Papalığın elinde esir bulunan Cem Sultan 1495?de bir iddiaya göre II. Beyazıt'ın Papa ile anlaşma yapması üzerine papalıkça zehirlenerek öldürüldü.

Ne var ki Cem'in oğlu İstanbul'da idi, Padişah II. Beyazıt, Cem Sultan yanlısı olması nedeni ile Gedik Ahmet Paşa'yı öldürttükten sonra İstanbul Muhafızı İskender Paşa'ya "Kulum İskender! Biti (Şimdi) sana vasıl olduğu gibi bilesin ki Gedik'i tepeledim. Gerekir ki sen de Cem'in oğluna mecal (aman) vermeyip boğdurasın ki gayet mühimdir" fermanını gönderdi. İskender Paşa buyruğu derhal yerine getirip 9 yaşındaki Oğuz Han'ı boğdurttu.
Padişah bununla da yetinmedi, kardeşi Selim'i de boğdurttuğu gibi Molla Lütfi ile Mustafa Paşa'yı da idam ettirdi. Selim'i destekleyen yeniçerilerin baskısı ile tahttan inmeyi kabul eden II. Beyazıt, oğlu ile yaptığı Karıştıran Savaşında oğlu Selim'in güçlerini dağıtmasına rağmen kendi isteği üzerine tahttan çekildikten sonra Çorlu civarında aniden vefat etti (Bazı yazarlar II. Beyazıt'ın oğlu I. Selim tarafından zehirletilerek öldürüldüğünü yazar).

Osmanlı İmparatorluğu'nun dokuzuncu Padişahı olan I. Selim (Yavuz Sultan Selim) (1512-1520) II. Beyazıt'ın oğludur. Osmanlı İmparatorluğunun affı olmayan padişahlarından biridir. Kendisine karşı tehlike gördüğü ağabeyi Korkut'u kementle boğdurtarak işe başlıyor, yetmiyor kendi yanında rehin olan Korkut'un oğlunu da boğdurtuyordu. Boğdurtmalar durmuyor, devam ediyordu. Önce merhum ağabeyi Şehinşah'ın oğlu Mehmet'i boğdurttu ve merhum ağabeyi Mahmut'un oğulları Musa, Mehmet, Osman, Emin ve Orhan'ı da boğdurttu. Yani merhum ağabeyi Mahmut'un beş oğlunu birden boğdurtarak onlara hayat hakkı tanımadı.
 Ama daha bitmemişti; diğer ağabeyi merhum Alemşah'ın oğlu Osman'ı da boğdurttu. Boğdurmalar devam ediyor, kardeşi Ahmet'i yağlı ilmikle boğdurtarak ortadan kaldırılıyordu. Ahmet'in çocukları duracak mıydı? Elbette ki onların da icabına bakacaktı, öyle yaptı ve Şehzade Ahmet'in oğlu Kasım'ı önce boğdular sonra da başını kesip I. Selim'e götürdüler.
1.Selim kardeşlerinin çocuklarını öldürttüğü gibi hanımlarını da öldürttü. Kardeş, kardeş çocuğu öldürüldükten, analar ortadan kaldırıldıktan sonra tabii ki sıra sadrazamlara, paşalara gelecekti. Sadrazam Yusuf Paşa boynu vurularak öldürüldü. Kesik başı ibreti âlem için üç gün teşhir edildi. Veziri Azam Koca Mustafa Paşa idam edildi, Dukakinzade Ahmet paşa da öldürülmek suretiyle ortadan kaldırıldı.
Birinci Selim, yani Osmanlı'nın güçlü Padişahı Yavuz Sultan Selim, sekiz yıllık padişahlığı dönemine boğdurttuğu, idam ettirdikleri ile Osmanlı tarihine damga vurdu ve 1520'de eceli ile vefat ederek dünyadan ayrıldı

Osmanlı İmparatorluğunun en uzun süreli Padişahı 46 yıl hüküm süren 10. Padişah Kanuni Sultan Süleyman'dır (1520-1566). Yani diğer ismiyle Muhteşem Süleyman! Kardeşi olmadığı için kardeş katili olmadı. Ama boğdurtmaya kendi oğlu ve yeğenleri ile devam etti. Cem Sultan'ın oğlu Murat ile onun oğlu Cem boğularak idam edildi (1522). Murat'ın karısı ile iki kızı İstanbul'a getirtildi.
Kanuni Sultan Süleyman Konya Ereğli'de konakladığında, mahiyetindeki askerleri ile babasını karşılamaya ve ona iltihak etmeye giden Şehzade Mustafa, babasının bulunduğu divanhaneye el öpmeye gittiğinde, birden 7 dilsiz cellât üzerine çullanıyorsa da ellerinden kurtuluyor ama saray hademelerinden Pehlivan Zal Mahmut'un saldırısından kurtulamıyordu.

Zal Mahmut'un altında kalan Şehzade Çelebi, dilsiz cellâtlar tarafından boğdurulmak suretiyle ortadan kaldırılıyordu. Ne var ki Kanuni Sultan Süleyman bununla yetinmiyor, kendisine karşı ayaklanan ve zoru görünce İran'a kaçan oğlu Şehzade Beyazıt, İran Şahı'nın da Kanuni'ye yaranmak istemesi üzerine, hanımı ve 4 çocuğu ile birlikte boğduruluyordu.
Saltanatın devamı idamlarla kaimdi. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman hiç durmadı, idamlara devam etti. İmparatorluğun güçlü sadrazamı devşirme Pargalı Damat İbrahim boğduruldu (1536), sadrazam Kara Ahmet Paşa'nın boynu vuruldu. Keza Hint denizindeki başarısızlığı bahane edilerek büyük denizci Piri Reis boynu vurularak ortadan kaldırıldı.
Kaptan-ı Derya Cafer Bey ile arkadaşları da öldürüldü, Ferhat Paşa ve Defterdar İskender Çelebi idam edildi. Şehsuvaroğlu Ali Bey ile oğulları, Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa ve Reis-ül Küttap Haydar da öldürüldü. Osmanlı İmparatorluğunun on birinci Padişahı II. Selim (Sarı Selim) (1566-1574) eline kan bulaşmayan padişahlardan biri olarak eceli ile dünyadan göçtü.
Osmanlı İmparatorluğu tahtına geçen III. Murat (1574-1595) padişah olarak biat aldıktan sonra beş kardeşini, ileride saltanatıma göz koyarlar düşüncesi ile boğdurtuyordu. Şehzade Mustafa, Şehzade Süleyman, Şehzade Cihangir, Şehzade Osman ve Şehzade Abdullah ağabeyleri III. Murat'ın emirleri ile cellâtlara teslim edilerek boğduruluyordu.
III. Murat'ın duracağı yoktu, bu defa üvey kardeşleri üzerine gidiyor ve onları da halletmeliyim diyerek iki üvey kardeşi Şehzade Mehmet ve Şehzade Mahmut, cellâtların elinde yağlı ilmikle boğdurulmak suretiyle tarih sahnesinden uzaklaştırılıyorlardı.
II. Murat sadece öz ve üvey kardeşlerini boğdurtmakla kalmıyor Sadrazamlardan Sokullu'nun kuzeni Budin Valisi Mustafa Paşa'yı da idam ettiriyordu. Eceli ile ölen III. Murat ayrıca bir rekorun da sahibiydi. Tarihçilerin yazdıkları yanlış değilse III. Murat'ın bir söyleme göre 104, bir söyleme göre de 114 çocuğu vardı.
III. Mehmet (1595-1603), III. Murat'ın oğlu olarak tahta çıktı ama ne çıkma! Padişah olarak biat alır almaz işe koyuldu ve aynı gece; Şehzadeler Selim, Beyazıt, Mustafa, Osman, Cihangir, Abdullah, Abdurrahman, Hasan, Ahmet, Yakup, Alemşah, Yusuf, Hüseyin, Korkut, Ali, İshak, Ömer, Alaüddin ve Davut olmak üzere 19 erkek kardeşini boğdurttu.
Bazı tarihçilere göre, bununla yetinmeyip ayrıca 20 kız kardeşini de boğdurtarak ortadan kaldırdı. Elbette ki boğdurmalar, öldürmeler devam edecekti. Nitekim babasının cariyelerini unutmadı ve babasından hamile kalan 17 cariyeyi denize attırarak boğdurttu.
III. Mehmet, annesi Safiye Sultan'ın (Venedikli Sofi Baffo) isteği üzerine oğlu Şehzade Mahmut'u boğdurtarak öldürtüyor, bununla da yetinmiyor oğlunun annesi Mahpeyker Sultan'ı (Sinderella Violetta), sonra da oğlunun şeyhini de denize attırarak ortadan kaldırtıyordu.
Saray ve aile içini temizledikten sonra boş durmuyor haklı ya da haksız idamlara devam ediyordu. III. Mehmet yaptıkları ile yetinmedi. Başarılı Vezir-i Azam Ferhat Paşa'yı da rakibi Sinan Paşa'nın tahriki üzerine boğdurtarak öldürttü.
Sonra Satırcı Mehmet Paşa'yı, Hadım Hasan Paşa'yı ve Sadrazam Yemişci Hasan Paşa'yı, halka zulüm ediyor iddiasıyla da Hüseyin Paşa'yı idam ettirdi. III. Mehmet'in idam ettirdikleri arasında Babüssaade Ağalarından Gazanfer Ağa ile Osman Ağa da payını aldı.
III. Mehmet öz oğlunu öldürten üçüncü Osmanlı Padişahı olarak eceli ile dünyadan ayrıldı. III. Mehmet'in ölümü ile tahta çıkarak Padişah olan I. Ahmet'in (l603-1617) ilk işi, atası Fatih Sultan Mehmet'in çıkardığı kanunname ile kardeş katline izin veren yasayı kaldırdı. Yerine, Padişah ailesi içinden aklı başında olan, en yaşlı şehzade padişah olur sistemini getirdi.
Saray içindeki erkekler "Oh" diye nefes aldıklarında başka bir sistemle karşılaştılar: "Kafes sistemi". Yani, biat alarak tahta çıkan Padişah kendisine rakip gördüklerini "kafese tıkmak" (zindana tıkma/koyma) suretiyle hayatlarını zehredecekti. Bir kafes içinde kalacak, hapis hayatı yaşayacak, yemek verirlerse yiyecek, su verirlerse içecek ve gün dolduracaklardı. Padişah'ın keyfine kalmıştı, insaflıysa eğitimleri için adam görevlendirecek, yetişmelerine izin verilecekti.
Onurlu olanların bu haliyle kafeste yaşamaları elbette ki zordu ve onları perişan edecekti. Ölmeyeceklerdi ama bir kısmı mecnun, bir kısmı deli olacak ama sıraları geldiğinde koskoca bir İmparatorluğa hükmedeceklerdi
Padişah I. Ahmet aile bireylerine dokunmadı ama veziriazamlardan telef ettikleri oldu. Örneğin; Sadrazam Derviş Paşa'yı makamında bizzat kendisi öldürmüş ve kafasını hançerle kesmiş sonra da adettendir diyerek kadınları ile birlikte çocuklarını öldürtüp bütün servetine el koydurmuştur. Keza Sadrazam Lala Mehmet Paşa ile Sadrazam Nasuh Paşaları öldürtüp para ve mal varlıklarına el koydurmuş, Tırnakçı Hasan Paşa'yı da öldürterek ortadan kaldırmıştır.On üç yaşında henüz sünnet olmadan biat alarak Padişah olarak tahta çıkan I. Ahmet 27 yaşında eceli ile öldü.
Birinci Mustafa (Birinci saltanatı: 1617-1618; İkinci saltanatı: l622-1623)) iyi eğitim görmesine karşın deli olarak bilinirdi. Buna rağmen I. Ahmet'in oğlu Şehzade Genç Osman'ın çok genç olması nedeni ile devlet ricalinin tensipleri üzerine biat alarak padişah oldu. Padişah olmak istemeyen I. Ahmet bu görevde fazla kalmıyor ve devlet işleri ile ilgilenmediği için üç ay sonra tahtını terk ediyordu.
Ne var ki yerine padişah olan Genç Osman'ın öldürülmesi üzerine ikinci defa padişah oluyor ve bir buçuk yıl saltanatta kaldıktan sonra deli olması nedeni ile Şeyhülislâm Yahya Efendi ve devlet erkânının anlaşmaları sonucu tahttan indiriliyordu. Böylece I. Mustafa tahttan indirilen ikinci padişah oluyordu. I. Mustafa'nın çocuğu olmadığı gibi eli de kana bulaşmadı.
Osmanlı tarihinde isminden en çok bahsedilenlerden biri olan II. Osman (Genç Osman (1618-1622) amcası I. Mustafa'nın tahttan indirilmesi üzerine padişah oldu. Osmanlı padişahlarının en şanssızlarından biriydi. Yenilikçiydi ve bu nedenle de çok eziyetler çekti. Yeniliği istemeyen devlet erkânı ile başa çıkamadı ve hacca gitmek istemesi bahane edilerek kayınpederi de olan Şeyhülislâm Esat Efendi'nin "Padişahların hacca gitmesine gerek yoktur" fetvası üzerine yeniçeriler ayaklandı.
Pek çok saray erkânı Yeniçeriler tarafından öldürüldükten sonra padişah Genç Osman'ı ele geçirip Yedikule zindanına attılar. Zindanda üzerine çullanan sekiz cellâtla boğuşmasına rağmen yıkılmadı ama Cebecibaşı'nın bir fırsatını bulup hayalarını sıkması üzerine gücü tükenip bayılınca, fırsatı kaçırmayanlar Genç Osman'ı boğarak öldürdüler. Cebecibaşı ölüm nişanesi olarak Genç Osman'ın kulağını kesip, yeni Padişah IV. Murat'ın annesi Kösem Sultan'a gönderdi.
Genç Osman tahttan indirilen ve öldürülen üçüncü Padişah olarak bilinir. Aynı zamanda yeniçeriler tarafından öldürülen ilk padişahtır.Birinci Ahmet'in oğlu olan IV. Murat (1623-1640) tahta çıktığında on bir yaşında bir çocuktu. Bunu fırsat bilen annesi Kösem Sultan, oğlu adına ülkeyi uzun süre yönetti. Annesi Kösem Sultan'ın etkisi ile yönetilen ülkenin ne gibi güçlüklerle karşılaştığını gören genç Padişah IV. Murat, katledilen ağabeyi Genç Osman'ın durumuna da şahit olduğu için çok sert ve asabi bir mizaca sahip olmuştu
Duruma müdahale etmeliyim diyerek, yirmi bir yaşında annesi Kösem Sultan'ı yanından tamamen uzaklaştırıp devlet yönetimini eline aldı. IV. Murat hiç affedici olmadı. Rüşvet alanı, vereni, hata yapanı, görevini yerine getirmeyenleri acımasızca cezalandırdı.
Genç Padişah IV. Murat da öldürme olaylarının içine hızlı girdi. I. Ahmet'in kardeş katlini yasaklaması da yarar sağlamamış olacak ki Revan Seferine çıkarken kardeşleri Şehzade Beyazıt ile Şehzade Süleyman'ı, Bağdat seferine çıkarken de kardeşi Şehzade Kasım'ı boğdurttu.
IV. Murat Bağdat'ın düşmesini yalan söyleyerek saklayan Kemankeş Ali Paşa'yı öldürttü. İsyan eden yeniçerilere istedikleri Hafız Ahmet Paşa'yı teslim etmekte tereddüt etmedi. Hafız Ahmet Paşa yeniçeriler tarafından parçalanarak öldürüldü. Tokat'ta bulunan Hüsrev Paşa'yı öldürttü, paşanın kesik başı İstanbul'a padişaha gönderildi. Sadrazam Topal Recep Paşa saraya çağırılıp Padişah'ın önünde cellâtlar tarafından boğulmak suretiyle idam edildi. Kesilen başı sarayın hümayün kapısı önünde teşhir edildi
IV. Murat, paşa kıyımlarına devam etti ve İlyas Paşa'yı kendi önünde ve istavroz karşısında idam ettirdi. Erzurum'da Ermenilerden rüşvet aldığı iddiası ile Abaza Mehmet Paşayı idam ettirdi, Demirkazık Halil Paşa'yı boğdurttu, Tabanıyassı Mehmet Paşayı katlettirdi. Revan seferine giderken kendisini karşılayan Manisa sancakbeyi Dudu Hasan Paşa'yı verdiği emri yerine getirmediği için katlettirdi. Ayrıca Çeleboğlu Ali Paşa, Sivas'ta Keskinli Ali Paşa, Erzurum'da Bahisnili Ali Paşa ve Bosnalı Osman Paşaları katlettirdi.
IV. Murat idamlara, öldürmelere devam edip durdu. Sivas'ta Bostancı Başının derisi yüzülerek öldürüldü. Sakabaşı Işık Yahya ve Konya'da Koca Gürcü Osman'ı katlettirdi. Galatalı Çelebi'nin boynunu vurdurdu. Konya ayanından Karayılan lakaplı iki kardeşi katlettirdi. İzmir Kadısı Mehmet Efendi ile Karaağaç kadısını öldürttü. Konya Kadısı Şehla Mehmet Efendi'yi Pazar yerinde astırmak suretiyle cezalandırdı.
IV. Murat ağabeyi Genç Osman'ın öldürülmesine şahit olmuştu. Bunu unutamadığından ağabeyi Genç Osman'ın ölümünden sorumlu tuttuğu herkesi idam ettirdi.
Katletmeler, idamlar, boğdurmalar sadece devlet adamları ile paşalara olmadı. Örneğin; Anadolu'da isyan girişiminde bulunan Deli İlahi İstanbul'a getirtilerek katledildi. Rüşvet alan Yeniçeri Kâtibi Osman Efendi katledildi, Gümrük Emini Mehmet Çavuş ile Sır Kâtibinin boyunları vuruldu. İbreti alem olsun diye yakalanan iki casustan bir çarmıha getirilip başı kesildi ve pazarda dolaştırıldı, diğeri çengele vuruldu. Dünya'da ilk füze denemesini yapan Lagari Hasan Çelebi ile ilk uçuş denemesi yapan Hazerfen Ahmet Çelebi gibi iki önemli bilim adamını da idam ettirdi.
Bir başka ibretlik olay Şair Nefi olayıdır. Şair Nefi devlet adamlarını ve bozuk düzeni eleştirdiği için idam edilip cesedi Sarayburnu'ndan denize atıldı.
Çok hareketli olan IV. Murat İmparatorlukta var olan bozuk düzeni, rüşvet ve suistimali sert karar ve uygulamalarla düzeltti ama genç yaşta yatağa düştü. Son nefesini vermeden, devlete zarar vermemesi için deli olduğunu bildiği kardeşi Şehzade İbrahim'in öldürülmesini emretti. IV. Murat'ın bu isteği yerine getirilmedi ve 28 yaşında hayata veda ettikten sonra öldürtmek istediği Şehzade İbrahim padişah oldu ama deli olarak!
1.İbrahim (1640-1648) on sekizinci padişah olarak biat alıp tahta çıkarken hiç güçlük çekmedi. Çünkü IV. Murat, şehzadeleri öldürterek ortadan kaldırmıştı. Ne var ki kardeşleri IV. Murat tarafından öldürüldüğü için devamlı korku içinde yaşadı
IV. Murat'ın ölümü ile kendi kurtuldu ama elinden paşalar yakasını kurtaramadı. Revan seferinde kaleyi savaşmadan teslim eden Emingüneoğlu Tahmasb Kulu Han önce vezirlik rütbesi verilerek paşa yapılmış ve ismi de Yusuf olarak değiştirildikten sonra bölücü ve yıkıcı faaliyette bulunduğu iddiası ile idam edildi. İdamdan sonra Padişah Deli İbrahim hatalı olduğunu anlayınca pişman oldu ve "yazık ettim" dedi ama artık iş işten geçmiş oldu!
1.İbrahim'e 'Deli İbrahim' ve 'Sultan İbrahim' de denilmektedir. Deli İbrahim idamlara devam eder ve Kemankeş Kara Mustafa Paşa ile sadrazam Salih Paşa'yı da idam ettirir. Yeniçerilerin başlayan isyanı büyük boyutlara varınca, isyancıların istedikleri Ahmet Paşa yeniçerilere teslim edilir. Yeniçeriler tarafından parça parça edilen Ahmet Paşa'ya da 'Hazerpare Ahmet Paşa' denilir. Ne var ki bu isyan Padişah Deli İbrahim'in sonunu hazırlar. Sadrazam Mehmet Paşa ile isyancılardan yana olan Şeyhülislâm ikilisinin karar ve fetvası ile Sultan Deli İbrahim boğdurularak öldürülür.Sultan I. İbrahim tahttan indirilen dördüncü, öldürülen ikinci Padişahtır.
On dokuzuncu Osmanlı Padişahı IV. Mehmet (Avcı Mehmet) (1648-1687) biat alıp tahta çıktığında 7 yaşında bir küçük çocuktu. Çocuk olduğu içindir ki annesi Turhan Sultan yönetimde etkili olmuş oğlu adına Osmanlı Devletini yönetiyordu. Nitekim dokuz yaşındaki Padişah IV. Mehmet, kendisini öldürtmek isteyen babaannesi Kösem Sultan'ın öldürülmesine annesi Turhan Sultan'ın etkisi ile "olur" veriyor, Turhan Sultan da bir gece ansızın dairesini bastırıp Kösem Sultan'ı perde ipi ile boğdurarak ortadan kaldırıyordu.
Sanki kesin kuralmış gibi IV. Avcı Mehmet de idamlara, boğdurmalara devam eder. Sadrazam Sofu Mehmet Paşa'yı, Tarhuncu Ahmet Paşa'yı, İpşir Mustafa Paşa'yı idam ettirdi. Bunlarla da yetinmedi ve eski sadrazamlardan Sarı Süleyman Paşa'yı da idam ettirdi ve Süleyman Paşa'nın kesik başını yeniçerilere gösterdi. Sadrazam Kara İbrahim Paşa önce Rodos'a sürüldü. Paşa'dan kese kese altın alındıktan sonra boğdurularak öldürüldü. Budin Beylerbeyi İhsan Paşa, Telhisçi İsmail Ağa, Kızlar Ağası Behram Ağa, Hacı Bilal Ağa ve Şaban Ağaları da öldürttü.
Ava çok meraklı olduğu ve günlerce avlandığı için IV. Mehmet'e "Avcı Mehmet" denilmiş ve bu isimle anılmıştır. İkinci Viyana kuşatmasının başarısız olması, Estergon, Peşte ve Budin'in kaybedilmesi, Venediklilerin pek çok kaleyi ele geçirmeleri, ordu'nun Mohaç da yenilgi alması üzerine Yeniçeriler ayaklandı. Önce II. Viyana kuşatmasının mimarı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa idam edildi. Bu idamla yeniçeriler tatmin olmayıp ayaklandılar. Bu ayaklanma sonucu IV. Avcı Mehmet tahttan indirildi.
V. Avcı Mehmet Osmanlı tarihinde tahttan indirilen beşinci padişahtır. IV. Avcı Mehmet tahttan indirilirken isteği yerine getirildi ve kardeşi II. Süleyman Padişah oldu.
II. Süleyman'a (1687-1695) biat edildi ve 20. Osmanlı Padişahı olarak tahta geçti. II. Süleyman iyi tahsil ve terbiye görmesine rağmen Padişahlık kendisine verilirken, bu sorumluluğu ağır olan görevi almamak için çok direndi. Çünkü kırk yıl hapis hayatı yaşamıştı, ürkekti, çekingendi. Bu nedenle Padişah olmak istemiyordu. Ama kaderinde Padişah olmak vardı bundan kaçamadı tahta oturdu. II. Süleyman hep korku ile yaşadı, tedirgin olarak ömrünü tamamlarken elini kana bulamadı. Son iki senesini hasta olarak yatakta geçirdi ve çocuksuz olarak eceli ile hayata veda etti.
Sultan I. İbrahim'in oğlu II. Ahmet (1691-1695) 21. Osmanlı Padişahı olarak kırk dokuz yaşında tahta çıktı ve 51 yaşında öldü. Elini kana bulamayan, sadrazam, paşa ve her hangi bir yetkiliyi ölüme göndermeyen padişahlardan biri olarak eceli ile dünyadan göçtü.
II. Mustafa (1695-1703) Osmanlı tahtına yirmi ikinci Padişah olarak oturdu. Eline kardeş kanı bulaşmadı. Sadrazamlardan sadece Sürmeli Ali Paşa, Kırım Hanını Padişaha karşı tahrik ediyor iddiası ile önce görevden alındı sonra da kafası kesilerek katledildi. Edirne'de oturan ve İstanbul'a dönmeyen Padişah devlet iş ve idaresini Şeyhülislam Feyzullah Efendi'ye bırakmıştı. Ordu bu durumu kabullenemedi, isyan ederek Edirne'ye gitti. Şeyhülislâm öldürüldü, Sultan II. Mustafa tahttan indirildi.
Tahttan indirilen altıncı padişah olan II. Mustafa, tahttan indirildikten sonra çok yaşamadı ve eceli ile öldü. Osmanlı İmparatorluğu tahtına geçen yirmi üçüncü Padişah olan III. Ahmet (1703-1730), IV. Avcı Mehmet'in oğludur. Eline evlat, amca ve şehzade kanı bulaşmadı. Her ne kadar bazı yazarlar oğlu Şehzade İbrahim'i öldürttüğünü yazsalar da İ. H. Uzunçarşılı, vezirler ile ulema ve diğer yetkililer cenazeyi açıp baktıklarında ölümde kasıt yoktur kararına vardıklarını yazar.
Hanedandan kimsenin kanını akıtmayan III. Ahmet pek çok idam ve ölüm fermanı emri verdi. Sadrazam Çorlulu Ali Paşa idam edildi. Sadrazam Hoca İbrahim Paşa, Silahtar Ahmet Paşa'yı öldürünce durumu öğrenen Padişah tarafından mazur görülmedi, boğdurulmak suretiyle cezalandırıldı ve parasına, malına mülküne el konuldu.
Patrona Halil İsyanı pek çok ölümü arka arkaya getirdi. İsyancıların isteği üzerine Nevşehirli Damat İbrahim Paşa boğdurularak öldürüldü, cesedi öküz arabasına konularak isyancılara gönderildi. İsyancılar cesedi parça parça ettiler. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte isyancıların istediği 37 kişinin hepsi idam edildi ve cesetleri isyancılara teslim edildi. Buna rağmen isyancılar tatmin olmadı ve III. Ahmet'in tahttan indirilmesini istediler. III. Ahmet kendisi ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahtan çekileceğini bildirdi. İsteği yerine geldi ve tahttan çekildi. III. Ahmet tahttan zorla indirilen yedinci padişah olarak kayda geçti.
Yirmi dördüncü Osmanlı Padişahı olarak tahta çıkan I. Mahmut (1730-1754), II. Mustafa'nın oğlu, III. Ahmet'in yeğenidir. Patrona Halil'in başlattığı isyan sonucu tahta çıktı ama Patrona Halil ile olayın elebaşlarını affetmedi ve isyanı başlatan Patrona Halil ile arkadaşlarını öldürterek cezalandırdı. Birinci Mahmut, hanedanın erkeklerine dokunmadı ama amcası olan III. Ahmet'in kızı, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın karısı Fatma Sultan'ı boğdurarak cesedini Sarayburnu'ndan denize attırdı. Patrona Halil İsyanını başarı ile bastıran Sadrazam Kabakulak İbrahim Paşa'yı katlettirdi, vücudu Resmo'ya, başı da İstanbul'a getirildi. Darüssaade Ağası Hafız Beşir Ağa ile adamlarını Kızkulesinde boğdurttu.
Birinci Mahmut 58 yaşında, Cuma namazından at sırtında dönerken vefat etti ve arkasında çocuk bırakmadan dünyadan göçtü.
Osmanlı İmparatorluğunun 25. Padişahı olarak tahta çıkan III. Osman (1754-1757), II. Mustafa'nın oğlu ve I. Mahmut'un kardeşidir. Osmanlı Devletinin şanssız şehzadelerinden biriydi. Çünkü babası öldüğünde 4 yaşında idi. Edirne'den İstanbul'a getirilerek Topkapı Sarayındaki Şehzadegân dairesine (kafese) kapatıldı ve tam 41 yıl bu dairede hapis hayatı yaşadı.
Padişahlık süresi üç yıla yakın olan III. Osman elini kana buladı ve III. Ahmet'in yeğeni Şehzade Mahmut'u boğdurarak ortadan kaldırttı. Ayrıca kendisinden çok şeyler beklediği Veziriazam Bıyıklı Ali Paşa'yı rüşvet aldığı iddiası ile önce hapsettirdi sonra da katlettirdi. Ali Paşa'nın katlinden birkaç saat sonra da "acele ettim, öldürttüm" diyerek pişmanlığını ifade eden III. Osman 58 yaşında eceli ile dünyadan göçüp gitti.
Osmanlı İmparatorluğunun 26. Padişahı olarak tahta çıkan III. Mustafa (1757-1774), babası III. Ahmet'e karşı yapılan Patrona Halil isyanı ile kafese kapatıldı(III. Ahmet 1736 da öldü) ve 27 yıl boyunca kafes hayatı yaşadı. III. Osman'ın vefatı üzerine kafesten çıkarılarak tahta oturtuldu ve kendisine Padişah olarak biat edildi.
III. Mustafa eline saltanat üyelerinin kanı bulaşmadı. O yolu tercih etmedi ama Sadrazam Köse Bahir Mustafa Paşa fazla servet sahibi olması nedeni ile Midilli'ye sürgün edildi. Midilli'ye gittikten birkaç gün sonra başı kesilmek suretiyle öldürüldü ve kesik başı İstanbul'a getirilerek teşhir edildiği gibi malına, mülküne, para ve altınlarına el konuldu. Yağlıkçızade Hacı Mehmet Emin Paşa Serdar-ı Ekrem iken azledildi. Sürüldüğü Dimetoka'ya giderken uğradığı Edirne'de başı kesilmek suretiyle öldürüldü. Devletin baş tercümanı Bogdan prensi Kalimakimade kafası kesilerek idam edildi. III. Mustafa eceli ile ölen Padişahlardan biridir.
Birinci Abdülhamit (1774-1789) Osmanlı İmparatorluğunun 27. Padişahıdır. III. Osman'ın yerine Padişah oldu, Eline haneden kanı bulaşmadı. Yolsuzluk ve darbe yapmayı planlamakla suçlanan Sadrazam Halil Hamit Paşa Gelibolu'ya sürgüne gönderildi. Birkaç gün sonra Bozca Ada'ya götürüldü ve burada kafası kesilmek suretiyle idam edildi. Kesik başı ise İstanbul'a getirildi. Birinci Abdülhamit eceli ile öldü.
Üçüncü Selim (1789-1807) yirmi sekizinci Osmanlı Padişahıdır. Amcası I. Abdülhamit'in iyi niyeti sonucu kafes hayatı yaşamadı, iyi yetiştirildi. I. Abdülhamit'in vefatı üzerine tahta çıkarak padişah oldu. Bir dizi yeniliklerle dikkat çekti. Nizami Cedit ordusunu kurunca, yeniçeriler Kabakçı Mustafa'nın önderliğinde isyan ettiler. İsyancıların isteği üzerine III. Selim Nizam-ı Cedit ordusunu lağvettiği gibi tahtını da terk etti. Yerine amcasının oğlu IV. Mustafa geçer geçmez III. Selim'i kafese/zindana gönderdi. III. Selim'i tekrar Padişah yapmak için Alemdar Mustafa Paşa'nın İstanbul'a geleceği duyulunca IV. Mustafa'nın emri ile III. Selim önce boğduruldu, sonra da hançerlenerek öldürüldü. Böylece kan dökmeden öldürülme geleneği de bozulmuş oldu.
Sadrazam Rusçuklu Çelebizade Şerif Hasan Paşa III. Selim'in fermanı ile Şumnu'daki kışlık karargâhında idam edilerek öldürüldü. III. Selim tahttan zorla indirilen sekizinci, öldürülen dördüncü Osmanlı padişahıdır.
Osmanlı İmparatorluğunun 30. Padişahı olan II. Mahmut (1808-1839) Alemdar Mustafa Paşa'nın tahttan indirdiği IV. Mustafa'nın yerine Padişah oldu. İlk işi kendisini öldürtmek isteyen IV. Mustafa'yı boğdurtmak oldu, Sadrazam Benderli Ali Paşa bir haftalık sadrazam iken Yunan yanlısı iddiası ile idam edildi. Benderli Ali Paşa Osmanlı İmparatorluğunda idam edilen son sadrazamdır.
Padişah II. Mahmut eceli ile öldü. Osmanlı Devletinin 31. Padişahı olan I. Abdülmecit (1839-1861) 16 yaşında tahta çıktı. I. Abdülmecit demokrasiye geçiş olarak kabul edilen Gülhane Hattı Hümayünü (Tanzimat Fermanı) ilan eden Padişahtır. Kuleli Vakası olarak anılan olay ile Padişahlıktan düşürülmek istendi ise de komple önlendi. Suçlular yakalandı, mahkemeleri Kuleli'de yapıldı ve suçlulara çeşitli cezalar verildi. Cafer Dem Paşa cezalandırılmak için Kuleli Kışlasına görülürken kayıktan denize atlayarak intihar etti.
Birinci Abdülmecit, Osmanlı Devletinin son dört padişahının (IV. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve VI. Mehmet Vahdettin) babası olup genç yaşta veremden öldü. Eline haneden kanı bulaşmayan padişahlardan biridir.
Osmanlı İmparatorluğunun 32. Padişahı olan Sultan Abdülaziz (1861-1876) 31 yaşında biat alarak tahta geçti. İleri görüşlü, yenilikçi ve batıya dönük bir padişahtı. Devletin eyaletlerinden başka yurt dışına giderek yabancı devletleri ziyaret eden ilk padişahtır. Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan'ı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında İngiliz Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı II. Leopald, Prusya Kralı I. Wilhem, Avusturya-Macaristan İmparatoru Fraçois-Josep ve Romanya Prensi Karol ile görüştü.
Balkan isyanları, Karadağ, Eflak-Buldan olayları, Birleşik Romanya'nın doğuşu, Türk Ordusunun Sırbıstan'dan çekilmesi, Mısır Hidivliğinin özerklik haklarının genişletilmesi, borçlar ve nihayet Hersek ve Bulgar isyanları I. Abdülaziz'i çok zor durumlara düşürdü ve darbe ile tahttan indirildi. Feriya Sarayında gözaltında bulunduğu sırada bileklerinden damarları kesilmiş olarak ölü bulundu.
Sultan Abdülaziz darbe ile düşürülen on birinci Padişah olup eli hanedan kanına bulaşmamıştır. Osmanlı Devletinin 33. Padişahı olarak tahta çıkan V. Murat'ın (1876/1876 üç ay) akli dengesi yerinde olmadığı için sadece üç ay tahtta kaldı. Bazı gruplar tarafından tekrar Padişah yapılmak istendiyse de sonuç vermedi.
V. Murat eli hanedan kanına bulaşmayan, tahttan indirilen on ikinci padişah olup eceli ile terki dünya eyledi..Osmanlı İmparatorluğunun 34. Padişahı olan II. Abdülhamit'in (l876-1908), verdiği buyruk ve şeyhülislam fetvası ile sadrazam öldürülmesine son verildi ama buna pek uyulmadı. Mithat Paşa uzun süre devlete vali ve sadrazam olarak görev yaptı. IV. Murat'ın tahttan indirilerek II. Abdülhamit'in tahta çıkmasına yardımcı oldu. Ama çeşitli bahaneler ileri sürülerek mahkemeye verildi. Yıldız'da kurulan mahkemede yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı. II. Abdülhamit tarafından idam cezası Taif'e hapis cezasına çevrilerek sürgüne gönderildiyse de Taif hapishanesinde boğdurulmak suretiyle öldürüldü. Aynı şekilde Taif'te bulunan Mahmut Paşa'da öldürüldü. II. Abdülhamit'in kontrol amaçlı gönderdiği müfettişler Mithat Paşa'nın mezarını açtırarak öldürüldüğünü ispatlamak için başını gövdeden ayırtıp padişaha gönderdiler.
II. Abdülhamit tahttan darbe ile indirilen on üçüncü Padişah olup eceli ile ölmüş olup, eline haneden kanı bulaşmamıştır.V. Mehmet Reşat (1909-1918) Osmanlı Devletinin 35. Padişahıdır. II. Abdülhamit'in tahtan indirilmesi ile Padişah oldu. Eline haneden kanı bulaşmayan Padişahlardan biridir, eceli ile öldü.
Osmanlı İmparatorluğunun 36. Padişahı olan VI. Mehmet Vahdettin (1918-1922) eline hanedan kanı bulaşmamıştır. VI. Mehmet Vahdettin Balkan Savaşlarını, I. Dünya Savaşını, Ulusal kurtuluş Savaşlarını yaşamış ama ne yazık ki sırf taht ve saltanatını koruyabilmek için işgalcilerden yana tavır almış, ulusal kurtuluş savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra İngilizlere sığınarak Malaya Zırhlısı ile yurtdışına kaçarak ülkesini terk eden ilk padişah olmuştur. Eceli ile öldü.
http://sozcu.com.tr/2014/yasam/osmanlida-ses-getiren-infazlar-600830/