EZİDİLER KİMDİR?ŞEYTANA MI TAPIYORLAR?
Ezidilik,
Ortadoğu’nun kadim dini geleneklerinden birisidir. Anavatanı Kürdistan
coğrafyasıdır.
Günümüzde, Irak
Federal Kürdistan Bölgesi, Türkiye, Suriye, Ermenistan, Gürcistan, çeşitli
Avrupa ülkeleri ve Rusya federasyonu sınırları içinde yaşıyorlar. Eskiye
nazaran nüfusları çok azalmış. Ezidi
kaynaklarına göre, şu anda bütün dünyada, Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nde
400-450 bin, Suriye’de 15-20 bin, Türkiye’de binlerle ifade edilecek küçük bir
nüfus, Rusya Federasyonu’nda 150-180 bin, Avrupa’da 60-75 bin olmak üzere
toplam 750 bin Ezidi
yaşamaktadır.
Avrupa’daki nüfusun büyük çoğunluğu Türkiye’den gidenlerdir,
dolayısıyla buradaki Ezidilerin
hemen tümü Türkiyelidir. Dünyadaki toplam Ezidi nüfusun yarısından
fazlası Irak Kürdistanı’ndadır. Musul’a bağlı Ninova ve Duhok’a bağlı Şengal
bölgeleri barındırıyor bu nüfusu. Ezidiler Kürt’tür. Hemen
hemen tümü Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinin Botan şivesini kullanıyor. Bunun
yanında Ninova’da bulunanların bir kısmı şu anda Arapça da konuşuyor.
Ezidi
inanç sisteminin kurucusu ve peygamberi olarak kabul edilen ŞEYH ADİ BİN
MUSAFİR
aslen Hakkârili olup
Lübnan’a göçmüş bir ailenin çocuğudur.
1072 yılında Baalbek’te doğmuştur.
Musul’un kuzeyinde yer alan Laleş Vadisi’ndeki eski
bir manastırı bir dergâha çevirdi, bu dergâhta birçok mürit yetiştirdi, kimin
yazdığı hâlâ kesinlik kazanmamış, dünyanın en kısa kutsal kitabı olarak kabul
edilen ve tamamı Kürtçe olan Mishefa Reş’i (Kara Kitap) kutsal kitap belledi ve
1162 yılında vefat etti. Şeyh vefat ettikten sonra Laleş’teki tapınakta
gömüldü, bu tarihten itibaren Laleş tapınağı, Musul,
Hakkâri, Botan Çayı, Cizre, Nusaybin, Mardin, Van, Kafkaslar ve Urmiye’de
bulunan Kürt aşiretleri içinde yaygınlaşmış olan Ezidi inancına sahip herkes
için bir hac mekânına dönüştü.
KUTSAL VADİNİN GİZEMİ
Bunun adı “Cema (Toplanma) Bayramı”dır. Şeyh Adi’nin
türbesine yapılan hac ziyareti, onlar için hem dini, hem de milli bir vazifedir.
Bu tören sırasında, şeyhin sandukasına yüz sürüp üç kez tavaf eden her Ezidi hacı olmuş sayılır.
Şeyhin türbesine, Sırat Köprüsü denilen bir köprüden geçerek ulaşılır.
Türbenin içinde bir pınar var. Pınarın adı “Akpınar”dır (Kahniya Sipî). Bu pınarın suyuna zemzem
suyu adı verilir. Çocuklarını bu pınarın suyuyla vaftiz ederler. Hac vazifesi,
bir tören şeklinde yerine getirilir. Vadi boydan boya, kocaman dut ağaçlarıyla
çevrilidir ve her dut ağacına bir büyük dini şahsiyetin adı verilmiştir. Bu
ağaçlar teker teker ziyaret edilir. Vadide bulunan ağaçların tek dalını bile
kesmek, günahların en büyüğüdür. Kutsal vadinin hiçbir yerinde ayakkabı ile
dolaşılmaz. Burada zinhar cinsel ilişki kurulmaz. İçki içilip sarhoş
dolaşılmaz. Kem gözle kimseye bakılmaz. Ziyaret boyunca her türlü kötülükten
arınır insan, pür iyilikle dolar.
Ezidiler, tarih boyunca aldıkları yaraların acısını
dindirmek istercesine seher vakti, güneşin ilk ışıkları vadiye vurur vurmaz, yüzlerini
güneşe çevirip dua etmeye başlarlar. Sonra Şeyh Adi’nin türbesinin kapısında
sıraya geçerler. Türbenin kapısında dizilmiş olan din adamları şeyh, pir, kaval
(qewal) ve fakirlerin (feqîr) ellerini öpüp durmadan kavilleri okurlar. Kaval
ve fakirlerin çaldıkları bendirler ve okudukları kaviller eşliğinde dans
ederler. Güneş batarken de, tekrar hep birlikte yüzlerini güneşe çevirip
içlerinden geçenleri kavil ve dualarla güneşe anlatırlar.
SABAH VE AKŞAM GÜNDE 2 KEZ KILINIR NAMAZ. Sabah namazında,
güneş belirli bir sarılığa ulaştıktan sonra, güneşe karşı durup 3 defa eğilmek
(rükua varmak) suretiyle kaviller okunur. Akşam güneş batmaya yüz tuttuğunda da
aynı hareket tekrarlanır.
Ezidilik hiçbir dinin, felsefenin kolu ya da devamı
değildir. İçinde Mezopotamya’da bulunan bütün dinlerden, felsefelerden,
inançlardan birer parça barındırır.
Hıristiyanlıktan vaftiz ve İsa’nın yeniden doğacağı
inancını,
Zerdüştlük’ten düalizm ve ateşin kutsallığını,
İslamiyet sünnilik kolundan ’ hac, oruç, namaz, sünnet
ve kurbanı, Alevilik’ten ahret kardeşliğini (birayê axretê), Şamanizm’den dans
ve zikir törenlerini aldığını söylerler konunun uzmanları.
EZİDİİ KELİMESI NEREDEN GELİYOR?
Son IŞİD saldırısına kadar Türkiye’deki yazılı ve görsel basında
isimleri hep “Yezidi” olarak geçti. Kürtçe kavramların doğru yazılmasına özen
göstermeyen basın, ne olduysa son günlerde dil değiştirerek isimlerini gerçek
biçimiyle “Ezıdi” olarak yazmaya başladı. Aslında isimleri konusunda, Batılı
misyonerler tarafından keşfedildikleri günden bugüne bu karışıklık hep sürdü.
Kimin onlara ne dediği önemli değil, önemli olan onların kendilerine ne
dediği...
Kürtçe bilen hiçbir Kürt’ün ağzından, onları tanımlarken
“Yezıdi” kelimesi çıkmaz. Onlar ve Müslüman Kürtler onlara “Êzıdi” veya “Ezıdi”
diyor. “Ezıd” kök isimdir, “i” eki aitlik bildirir Kürtçe’de. Yani “Ezıdi”
derken, “Ezıd’e ait olan, Ezıd kavmine, dinine mensup” demek istiyoruz.
Kelimenin kökeni hakkında birçok fikir ortaya atılmış. İran’ın “Yezd” şehrinden
geldikleri için bu isim aldıklarını söyleyenlerden, Farsça’daki “Tanrı”
anlamına gelen “Yezdan”a, Kürtçe’deki “beni yaratan” anlamındaki “Ezda”
kelimesinden, Farsça’daki “Îzed” kelimesine kadar bir yığın değişik fikir
bugüne kadar hep tartışıldı. Ama günümüz Ezıdi aydınların en çok rağbet
ettikleri isim “Ezıdi” kelimesi. Bu aydınlardan Xelil Cındi Reşo’ya göre bu
kelime ilk defa “temiz ruhlar”, “dosdoğru yolda yürüyenler” anlamına gelen
“E-zı-di” şeklinde Sümer yazıtlarında kullanılmış.
Gazetemiz yazarlarından Murat Bardakçı ise Yezıdi
kelimesinin Kerbela’da Hazreti Hüseyin’i şehit eden Muaviye’nin oğlu Yezid ile
hiçbir alakası olmadığını, buradaki Yezid’in kökeninin Farsça’da “Allah’a
ibadet eden” anlamına gelen “Îzed” kelimesinden geldiğini, “Îzed” veya “Îzid”in
İran’ın eski dini olan Zerdüştlük’te iyilik tanrısı olduğunu, bu tanrının bir
başka adının “Hürmüz” olduğunu ve kötülük tanrısı “Ehriman”la mücadele halinde
olduğunu, kelimenin Farça’dan Kürtçe’ye “Ezid” şeklinde geçtiğini” söyler ki,
bu yorum günümüz Ezıdi aydınlarının da yorumuna çok yakındır. Ben de aynı
fikirdeyim.
ŞEYTANA TAPMAZ ONU
YOK SAYARLAR
Ezidi inanışında Tanrı, dünyanın koruyucusu değil sadece
yaratıcısıdır. O faal değildir ve dünya ile ilgilenmez. O yüzden dünya
iktidarını 7 meleğe devretmiştir. Her bin yılda bir melekler insan kılığına
girip yeryüzüne iner, yeni bir kanun getirir, giderlerken de geride bir çocuk
bırakırlar. İşte o çocuk bir şeyhtir. Tanrı adına yeryüzü nizamını sürdüren bu
meleklerin başında Azazil, bir diğer adıyla “Tavus Meleği” (melekê tawûs)
vardır. Tavus Meleği, meleklerin en güçlüsü, en iyisidir. Tanrı adına düzeni
yürüten yani Tanrı’nın ikinci kişiliğidir. Ezidi inanışına göre, Tanrı Adem’i
yarattıktan sonra, bütün meleklerine Adem’e secde etmesini emreder.
Ancak Tavus Meleği, Tanrı’dan başkasına secde etmeyeceğini,
çünkü kendisinin ateşten, Adem’in topraktan yaratıldığını söyleyerek secde
etmeyi reddeder. Bunun üzerine Tanrı, onu cennetinden kovar, o da 7 bin sene
ağlayıp gözyaşı döker, öyle ki döktüğü gözyaşlarıyla cehennemin ateşini
söndürür. Tanrı ödül olarak, onu tekrar cennetine kabul eder.
Bu inanıştan, Ezidiler şöyle bir sonuç çıkarmışlar. Tavus
Meleği, Tanrı’nın buyruğuna karşı gelerek “kötü” bir şey yaptı. Yaptığı
“kötülükle” Tanrı bile baş edemediğine göre, kötülüğü “uyandırmamak” lâzım.
Onun için en iyisi, Tanrı’yı bile dize getirebilen kötülük timsalini yok
saymaktır. İnsanın karşılaştığı her şey Tanrı’nın isteğine göre olur ve iyidir.
Bir şeyi kötü diye nitelendirmek, insanın bakış açısına bağlıdır. Kötülük ve
cehennemin olmaması, kendisiyle birlikte cehennemin kapılarını açan varlığı da
yok sayar.
Ezidiler, şeytana tapınmayı değil, onun varlığını yadsımayı
temel alıyorlar. Tanrıdan sonra en büyük varlık olan Azazil, yani Tavus Meleği,
Ezidilerin çevresinde yaşayan Sünni çoğunluk ve Hıristiyan azınlık tarafından
kötülüğün simgesi “Şeytan” olarak görüldüğünden, Ezidiler bu yüzden “şeytan”
kelimesini hakaret olarak algılamış, bu kelimeyi hayatlarından çekip almışlar.
Bundan dolayı “şeytan” kelimesini kullanmaz, bu kelimeyi çağrıştıracak “şat”,
“kaytan”, “na’let”, “şin” vb. kelimelerin kullanılmasını yasaklamışlar.
MARUL YASAK, KURU FASULYE HARAM
Ezidi inanışına göre, insan ölür ancak ruhu ölmez, ruh başka
gövdelere geçerek varlığını sürdürür. Güneş, ay ve yıldızlar ışık
kaynaklarıdır, onun için hepsi kutsaldır. Ateş, nur saçan bir kaynak olduğu
için kutsanır ve ona asla tükürülmez. Kutsal kitapları olan “Kara Kitap”ta
(Mishefa Reş) bazı yasaklar şöyle sıralanır: “Peygamberin adını çağrıştırdığı
için marul yemek yasaktır. Kuru fasulye haramdır. Koyu mavi boya kullanmak,
mavi elbise giymek yasaktır. Onu karnında sakladığı için Yunus Peygamber’e
saygısızlık olmasın diye, balık yenmez.
Peygamberlerinden birinin sürüsü olduğu için ceylanların
etini yemek haramdır. Tavus kuşuna saygısızlık etmemek için ona benzeyen
horozun eti de yenmez. Güneş kutsaldır, ışık saçar, ısıtır, hayat verir. Yılan
güneş ışığını çok sevdiği için yılan kutsal bir hayvandır, kesinlikle
öldürülmez. Beyaz renk kutsaldır; beyaz, saflığın, temizliğin sembolüdür. Onun
için Ezidiler, beyaz kıyafetler giymeye özen gösterir. Saç ve bıyık uzatmak,
uzatılan saçları örgü yapmak gelenektir. Ezidiler için farz olan dini vecibeler
şahadet, namaz (ibadet), oruç, zekât ve haçtır.
Onlara göre Tanrı’nın birçok ismi vardır. Bunlardan en çok
kullanılanı ve en güzeli “Xuda” (Hüda) dır. Şahadet, Tanrı’nın sonsuz kudret
sahibi olduğunu gösterir. Şeyh Adi ile mürşitleri Sultan Ezit ise Tanrı’nın
meleği, yerin nuru ve insanlığın sevincidir. Tavus Meleği, Tanrı’nın meleği ve
elçisidir. Ezidiler , kendilerini büyük bir aile olarak görüyorlar. Bu aile
kendi arasında “Binemal” veya “Babik” diye ayrılır. Ezidiler birbirini aşiret,
kabile, mal ve ocaklar üzerinden tanımaktadırlar.
KATI BİR HİYERARŞİ
SINIFLI bir toplumdur Ezidi toplumu. Katı bir hiyerarşi
vardır. Temelini dinden almaktadır. Kan bağına dayanır. Sınıflar arası geçiş
mümkün değildir. Toplumu tepeden aşağıya şeyhler, pirler ve müritler oluşturur.
Şeyhler ve pirler toplumu yönetir, müritler ise onlara bağlıdır. Bu müritlere
göre, Doğu’nun diğer ucunda veya Batı’nın diğer ucunda olsun, müridin yatağında
kaç kez döndüğünü bilmeyen bir şeyh, şeyh değildir, bağlılık o derecedir.
Toplum yapısını inceleyen antropologlar ve sosyologlar,
tarih boyunca uğradıkları onca kıyıma, gördükleri onca zulme rağmen, toplumun
varlığını hâlâ sürdürüyor olmasını, çok sıkı bir şekilde oluşmuş olan bu
örgütlenme yapısına bağlarlar.
Her mürit, muhakkak bir şeyh, bir pir, bir usta,
bir mürebbi ve bir “ahiret kardeşi”ne (birayê axretê) sahip olmak zorundadır.
Şeyhler, kendi aralarında Adaniler, Şemsaniler ve Kataniler diye üç bölüme
ayrılıyorlar. Bu üç şeyh kastı kendi aralarında evlenemezler ancak her şeyh
ailesi kendi kastı içinde evlenebilir.
Örneğin bir Adani şeyhi, ancak Adani bir aileden birisiyle
evlenebilir. Pirlere gelince... “Pir” kelimesi Arapça’daki şeyh kelimesinin
Kürtçe’deki karşılığıdır. Şeyh aileleri, Şeyh Adi’nin ailesinden gelirler ve bu
aileler kendi aralarında evlenebiliyorlar. Bu iki kastın dışında kalan
Ezidilerin tümü mürittir. Müritler ancak kendi aralarında evlenebiliyorlar.
Hemen hemen hepsi aşiret ve kabileler şeklinde örgütlenmişler. Ezidi toplumu
yılın büyük çoğunluğunu bayram, özel günler ve özel ziyaretlerle geçirir.
Êzid, Bêlinda, Hıdır İlyas bayramlarının yanında en büyük
bayramları yılbaşıdır. Bu bayram Melekzan, Melek Tavus ve Kızıl Çarşamba
(Çarşemba Sor) olarak da bilinir. Doğu takvimine göre nisan ayının ilk
çarşambasına rastlar. Bu ay boyunca düğün yapılmaz. Yılbaşı gecesi, Babaşeyh ve
meclisinde sema icra edilir. Kutsal Laleş’in her tarafında kandiller yakılır.
Ezidilerin ibadet için Müslümanların camisine, Hıristiyanların kilisesine,
Musevilerin havrasına benzer özel bir mabedi yoktur. Bir Ezidi için evliyaların
mezarı, dağlar, pınar başları, görkemli ağaçların altı gibi kutsallık kazanmış
mekânlar, yüzünü güneşe dönüp ibadete durması için mükemmel birer mekândır.
Yaşadıkları yerlerde ziyaret edilebilecek böylesi bir mekân
mutlaka vardır, bu mekanlarda tertiplenen şenlik ve festivaller onlar için
ibadettir. Yılbaşının bitiminden haziranın sonuna kadar bu mekânlar kafileler
halinde ziyaret edilir. Bu ziyaretlere “tavaf” denir.
SANATÇILARDAN EZİDİLERE DESTEK
MELTEM Cumbul, Şevval Sam, Engin Günaydın, Bennu Yıldırımlar
ve Tülin Özen’in de aralarında bulunduğu 35 sanatçı, IŞİD’in yaptığı katliamın
ardından Şengal’e göç etmek zorunda kalan Ezidi halkına destek için kameraların
karşısına geçti. “Şengal’e Ses Ver” sloganıyla hazırlanan ve Zeynel Doğan’ın
çektiği kamu spotunda, ünlüler şu mesajları verdi: “On binlerce Ezidi göç
yollarında. Şengal’e bir ses ver. Ezidi felsefesinde düşmanlık ve kin yoktur.
Ezidilerin tanrısı Azda, intikam peşinde koşan bir tanrı değil. Ezidi halkının
bize ihtiyacı var. Sakladığın değil, paylaştığın senindir. Katliamdan sonra bir
Ezidi şeyhi şöyle der: Güneşi öldüremezsiniz. On binlerce Ezidi göç yollarında,
Şengal’e bir ses ver.”
MUHSİN KIZILKAYA / HT GAZETE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.